22 Aralık 2010 Çarşamba

Düzen Temelinden Tahrip Ediliyor!


Türkiye kendi içinde birbirinden kopuk ve kutuplara ayrılan sosyolojik bir kırılmayla karşı karşıya. Bizim için hem bugün, hem de tarihte çok önemli olan düzen fikri ve ideali ciddi anlamda tahrip olmuş durumda.

Mesela Osmanlı İmparatorluğu’nda düzen bozucu işlere fitne çıkarmak deniyordu. Nitekim bugün, fitnenin endişe verici bir mesafe aldığı görülüyor…

Düzen elbette sadece Türk toplumunda sahiplenilen, ön plana çıkartılan bir hal/durum değildi. Batı toplumlarında da düzenin sağlanması öncelikliydi. Dayanışmacı felsefenin mimarlarından A.Comte düzeni; temel ilkelere dönük bir kararlılık olarak tarif etmiş, bunun da ancak bir toplumu meydana getiren üyelerin çoğunluğu benzer görüşlere sahipse söz konusu olabileceğini iddia etmişti.

Kendi toplum açımızdan düzen konusuna yaklaştığımızda şu tespiti rahatlıkla yapabiliriz: Türkiye’de uzunca bir süredir çoğunluğun benzer görüşleri ne yazık ki hiç dikkate alınmıyor. Çoğunluk, Türk kimliğine anlam ve ruh veren yegâne hâkim kültürel unsur olarak hayatiliğini her daim hissettirmiştir.

Çoğunluğu niceliksel bir üstünlükten daha çok, Türk milletinin taşıyıcı ve koruyucu değerlerini üreten, devamlılığını sağlayan dinamikleri harekete geçiren bir sosyolojik gerçek olarak görmek gerekiyor.

Ancak, çoğunluğun farkına varamadığı gücü, gemi azıya almış azgın bir grup tarafından sürekli zedeleniyor. Bu itibarla; ayrışma, bölünme, özerklik gibi tehlikeli kavramlar çoğunluğun gündemine etkili bir şekilde sokulmuş durumda!

Ne yazık ki çoğunluk ortaya çıkan tehlikeli gelişmeleri şaşkınlıkla izlemekle yetiniyor. Olanlara da çoğu zaman anlam veremiyor. Çıkartılan gürültü ve patırtının yersiz ve gereksiz olduğunu düşünüyor. Ancak, meselenin sanıldığından daha ciddi olduğunu bir türlü ya anlamak istemiyor ya da hayatın yol açtığı sosyo-ekonomik zorluklar nedeniyle anlayamıyor.

Gündelik siyasetin getirdiği angajmanlar ve polemikler analitik bakışı köreltmiş durumda. Bu nedenle, içinde kıvrandığımız sorunlara yönelik sağlıklı bir değerlendirme, kapsayıcı tahliller ve uzlaşmayla sonuçlanacak yaklaşımlar yapılamıyor. Bir de bunların üstüne ekonomideki alaborayı, krizin toplumsal yapının her yanına sirayet etmesini ilave ettiğimizde karmakarışık bir tablo çıkıyor karşımıza.

Sürekli kurulu düzenle çekişme halinde olan bir siyaset uygulamasının yaygarasıyla günlerimiz geçiyor. Siyasal bir hedef uğruna, bu zamana kadar bir aykırılık arz etmemiş olan farklılıklarımızı hatırlatarak; siyasi pozisyon güçlendirmesi amaçlayanlar gerçek anlamda birliğimizi ve Türk milletini oluşturan unsurlar arasındaki bin yıllık kardeşliği ateşe atmak üzereler!

Bu aşamaya milli kavramların, kuruluşların ve inanışların muhasara altına alınarak gelindiği vicdanını teslim etmemiş herkesin malumudur. Çekim alanı zayıflayan ve etkisizleşen milli değerler sonucunda, akıl tutulması her tarafı baskılamış durumda…

Ne zaman yüksek sesli demokrasi vurgusu yapılsa, arkasından mutlaka çalkantı, tartışma ve kamplaşma beraberinde geliyor. İnsanımızın, yaşadığı toplumsal çevre tarafından şekillendirilen idraki zayıflatıldığından çözüm, çare, çıkış, barış gibi kavramların gerçek hedefi anlaşılamıyor. Kürt meselesini en öncelikli sorun olarak tarif edip, bunun çözülmesi için harekete geçenlerin karanlıkta kalmış niyetleri de maalesef tam olarak anlaşılamıyor. Devam edeceğim…

Artikel Terkait:

0 yorum:

Yorum Gönder

Küfür ve Hakaret içeren yorumlar yazmayınız.
Aksi halde yorumunuz silinecektir.
Yorum yazarken Türkçemizi doğru kullanmaya özen gösteriniz.
Eğer "Yorumlama Biçimi"nde "Google Account,LiveJournal,Wordpress,TypePad,AIM,OpenID" seçeneklerinin ne olduğunu bilmiyorsanız
"Adı/Url" seçeneğini kullanınız.