8 Haziran 2011 Çarşamba

Bayraklar gif



6 Haziran 2011 Pazartesi

Bahçeli'nin seçim gezileri programı

Bahçeli'nin seçim gezileri programı

MHP Lideri Devlet Bahçeli 12 Haziran 2011 seçimleri için deyim yerindeyse Anadoluyu karış karış dolaşıyor. İşte Bahçeli'nin seçim gezilerinin programı..

MHP Lideri Devlet Bahçeli 12 Haziran 2011 seçimleri için deyim yerindeyse Anadoluyu karış karış dolaşıyor. Çünkü aşağıdaki listede de göreceğiniz gibi Bahçeli sadece miting yapmakla yetinmiyor illere, ilçelere, beldelere, köylere gidiyor, bir günde 7-8 konuşma yapıyor programlarını, projelerini anlatıyor..

 



Bahçeli 1 Ekim 2010'da başlattığı seçim gezilerinde esnafla sohbet ediyor, vatandaşların dertlerini dinliyor, köy kahvehanesine oturup köylülerle sohbet ediyor...

İşte Bahçeli'nin seçim gezilerinin programı..
01 Ekim 2010                       Ardahan-Kars il ziyaretleri
02 Ekim 2010                       Iğdır il ziyareti
10 Ekim 2010                       Kırşehir Kaman ilçe ziyareti
26-27-28 Kasım 2010            Antalya il ve ilçe ziyaretleri
02-03-04-05 Aralık 2010        Osmaniye-Hatay il ve ilçe ziyaretleri, Mersin-Tarsus ilçe ziyareti
16 Aralık 2010                       Konya il ve ilçe ziyaretleri
07-08 Ocak 2011                   İstanbul ziyareti ve İSTESOB toplantısı
15-16 Ocak 2011                   Isparta-Burdur il ve ilçe ziyaretleri
28-29-30 Ocak 2011              Antalya ilçe ziyaretleri, Burdur-Bucak ilçe ziyareti
10 Şubat 2011                       Ankara-Polatlı ilçe ziyareti
12 Şubat 2011                       Niğde il ve ilçe ziyaretleri
18-19-20 Şubat 2011             Mersin il ve ilçe ziyaretleri
26-27 Şubat 2011                   Aydın il ve ilçe ziyaretleri
05-06 Mart 2011                     Adana il ve ilçe ziyaretleri
12-13 Mart 2011                     İzmir il ve ilçe ziyaretleri
19-20 Mart 2011                    Bursa il ve ilçe ziyaretleri
26 Mart 2011                         Kütahya il ve ilçe ziyaretleri
27 Mart 2011                         Uşak il ve ilçe ziyaretleri
01-02 Nisan 2011                  Afyon il ve ilçe ziyaretleri
21 Nisan 2011                       Kırıkkale il ve ilçe ziyaretleri
24 Nisan 2011                       İzmir Aday Takdim Toplantısı
26 Nisan 2011                       Nevşehir il ve ilçe ziyaretleri
27 Nisan 2011                       Bolu-Düzce il ve ilçe ziyaretleri
29 Nisan 2011                       Bartın-Karabük il ve ilçe ziyaretleri
30 Nisan 2011                       Yozgat il ve ilçe ziyaretleri
03 Mayıs 2011                       Ankara Aday Takdim Toplantısı
04 Mayıs 2011                       Çankırı il ve ilçe ziyaretleri
05 Mayıs 2011                       Çorum il ve ilçe ziyaretleri
06-07-08 Mayıs 2011             İstanbul il ve ilçe ziyaretleri
11-12 Mayıs 2011                  Tekirdağ, Kırklareli, Edirne il ve ilçe ziyaretleri
14 Mayıs 2011                       Konya ilçe ziyaretleri
15 Mayıs 2011                       Televizyon programı- Show Tv Siyaset Meydanı
16 Mayıs 2011                       Amasya-Tokat il ve İlçe ziyaretleri
17 Mayıs 2011                       Karaman il ilçe ziyaretleri
18 Mayıs 2011                       Kastamonu Mitingi
20 Mayıs 2011                       CNN Türk TV Programı
21 Mayıs 2011                       Kayseri ve Nevşehir Mitingi
22 Mayıs 2011                       Isparta, Burdur, Antalya Mitingleri
23 Mayıs 2011                       Afyon - Manisa Mitingleri
24 Mayıs 2011                       Muğla - Denizli Mitingleri
26 Mayıs 2011                       Samsun-Ordu-Giresun Mitingleri
27 Mayıs 2011                       Ülkücü Şehitleri Anma Programı (Ankara Kızılcahamam)
28 Mayıs 2011                       Düzce-Sakarya-Kocaeli Mitingleri
29 Mayıs 2011                       İstanbul Mitingi
30 Mayıs 2011                       Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Eskişehir Mitingleri
1 Haziran 2011                      Aksaray, Niğde, Konya Mitingleri
2 Haziran 2011                      Erzincan, Erzurum Mitingleri
3 Haziran 2011                      Kırşehir, Yozgat Mitingleri
4 Haziran 2011                      Ankara Mitingi

5 Haziran 2011                      Malatya ve Elazığ Mitingleri

6 Haziran 2011                      Diyarbakır Mitingi

7 Haziran 2011                      Uşak ve İzmir Mitingleri

9 Haziran 2011                      İçel ve Adana Mitingleri

10 Haziran 2011                     Kahramanmaraş ve Gaziantep Mitingleri

11 Haziran 2011                     Hatay ve Osmaniye Mitingleri


Rahmet Çiçekleri Ülkücü Şehitler

 
Rahmet Çiçekleri: Ülkücü ŞehitlerÜlkücü Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz.Ruhları şad olsun.

İlahi Rahmetin Yeşerttiği Çiçekler: Ülkücü Şehitler
Kazım Ütük
Her şeyi insan için, insanı da kendisine kulluk etmesi için yaratan Allah (c.c.), alemlerin bu en üstün varlığının özünü kutsal bir potansiyelle donatmıştır, însanın bu potansiyeli Yaratıcı'nın bildirdiği yol ve yöntemlerle (din ile) ve emek, sermaye, bilgi, sevgi harmanında işlenerek harekete geçirilirse Adam (Adem) yücelerek insan olmakta ve böylece meleklerden daha üstün bîr makama yükselerek Allah'ın yeryüzündeki Halife'si haline gelebilmektedir.
Böyle bir insan "aşağıların aşağısından" (1) yukarıların yukarısına tırmanarak "en güzel şekilde yaratılma"(2) seviyesine yükselir ve böylece hayret ve hayranlık makamında ilahi iş ve oluşlara şahit olmaya basJar. İşte "şehit" bu makamdaki insanın özel adıdır.
Bu incelikli konuyu "vahyin aydınlığında yıkanmış" İslam tefekkürü içinde irdelemeye çalışalım.

YUKARILARIN YUKARISINDAN AŞAĞILARIN AŞAĞISINA

Önce seven, sonra da yaratan Allah (c.c) insanın özünü "kendi ruhundan üfleyerek"3 yoktan var etmiş ve bu bütün ilahi güzelliklerin yansıma yeri yapmıştır. Bu haldeki insanın makamı, en güzel şekilde yaratılma seviyesi, alemi Lahut alemidir. Bu alemde bütün ruhlar büyük bir zevk ve huzur içinde birlikte yaşamaktadırlar. Burada üzerlerine ilk nefs elbisesi giydirilen ruhlar, bir aşağıdaki Ceberut alemine indirilmiş ve ikinci nefs elbisesiyle giydirilmişlerdir, sonra da daha aşağıdaki Melekut alemine indirilerek üçüncü nefs elbisesi ile donatılmışlardır. Buradan halk (maddi) aleme inenRuh'a maddi beden elbisesi giydirilmiş ve ruh dünyaya, yani "aşağıların aşağısına" indirilmiştir.
Bu iniş sürecini Kur'an Tin suresinde şöyle açıklamaktadır:

"Andolsun incire, zeytine. Sina dağına. Bir de bu emin şehre. Biz gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik. Ancak iman edip salih amel işleyenler başka. Onlar için kesilip tükenmez bir mükafat (kut) vardır.. ,"(3)

Aşağıların aşağısından yukarıya doğru tırmanarak İlk yaratılış seviyesine "olgunluğa ve doygunluğa ermiş"' (4) olarak saf ve kamil bir benlikle yükselmenin olmazsa olmaz şartı, iman etmek (imanın altı şartı) ve salih amel işlemek (İslam'ın beş şartı)tir. Aşağıların aşağısındaki insan, esasında manevi manada bir karanlık kuyuya düşmüştür.

YUKARIYA TIRMANIŞ

Kur'an'da kıssası anlatılan Yusuf (A.S) gibi yedi kat göğün en altındaki, maddi kainatın yine en aşağısındaki dünya kuyusuna indirilen insan, yukarıdan aşağıya indirilirken, özüne giydirilen nefs elbiseleri (Eğer bu nefs elbiseleri giydirilmeseydi insanın özü indirildiği alemi yakar, kül ederdi) yüzünden manevi olarak da en aşağıya, yani nefs-i emmare çukuruna indirilmiştir.(5)

Dünya kuyusundan yukarıdaki geniş gün yüzüne çıkmak için sağlam bir iman ipi'ne ve bu iple yukarıya tırmanmak için de sabırla yoğrulmuş bir salih amel gayreti ve birikimine ihtiyaç vardır. Böyle bir inanç ve gayretin içinde bulunanları Kur'an "Ahirette zarar verecek şeylerden korunanlar" olarak tarif etmekte ve onların temel özelliklerini şöyle sıralamaktadır:
"OnlarGayb'e inanırlar.
-Namazı dosdoğru kılarlar.
-Kendilerine verilen rızık'tan başkalarına harcarlar, yedirirler.
-Kendilerinden önce gönderilen Kitab'a ve peygamberlere şüphe duy madan yakinen inanırlar.
-İşte bunlar Rablerinden olan hidayet ve doğru yol üzerinde olan ve azabtan kurtulup sevaba erenler'dir."(6)

Yakinen inanmak, gayret gösterip salih amel işlemek ve sonuçta (Allah'ın yardımıyla) aşağıların aşağısından yukarıların yukarısına tırmanarak gerçek kurtuluşa kavuşarak büyük sevaba (Allah'ın rızasına) ermek... İşte bütün mesele bu. Şimdi bu konuyu biraz daha açmaya çalışalım.

Evirip Çevirilen Sevinçli ve Kederli Günler

İlahi güzelliklerin bütün ihtişamıyla tecelli ettiği (yansıdığı) insan ruhu bütün çirkinliklerin kaynağı olarak yaratılan nefs ile karıştırılınca, iyi ile kötü, güzel ile çirkin birbirine girerek dünyadaki (kuyudaki) insan oluşmuştur. Bu haliyle insan ham petrole benzetilebilir. Bilindiği gibi petrol ham durumda iken pek bîr işe yaramaz. (Belki ancak yakmaya yarar). Akı) sahibi insan ham petrolü rafinerilerde damıtarak özünde mevcut olan bileşenlerini ayrıştırır ve böylece benzin, mazot, benzin, gazyağı... vb. gibi ürünleri elde ederek yükselmenin ve refahın hizmetine vermesini bilir. İşte bunun gibi, özünde güzellik ve çirkinliğin birbirine karıştığı insanın manası da madde alemindeki zıtlıkların oluşturduğu hayatın yokuşlarında ısıtılarak, inişlerinde soğutularak, düzlüğünde dinlendirilerek damıtılıp (rafine edilip) ayrıştırılırsa adam insanlaşarak Allah'ın rahmet ve bereketinin yansıma bulduğu kutsal bîr varlık haline gelir.

Hayatımızın inişleri sevinçli günlerimizi, yokuşları da kederli günlerimizi oluşturur. Kederli günlerimizde olayların yakıcı sıcaklığı içimize işleyerek manevi damıtmayı başlatır. Sevinçli günlerimizin serinliği ısıtma işleminin aşırıya kaçarak insanın özünü yakıp kül etmesini önlemede bir fren görevi yapar (amaç yemeği pişirmektir, yakmak değil). Genelde İslam, özelde tasavvuf bu manevi rafînasyonun sistemli bir şekilde yapıldığı uygulamalar bütünüdür,

Gerçekte, din böyle manevi rafinasyon sonucunda yetiştirilen "çekirdek kadrolar"m önderliğinde yaşar ve yaşanır. Onlar Allah'ın rahmetini mana aleminden maddi aleme taşıyan "rahmet çeşmeleredir. Eğer onlar olmasaydı ruh dünyamızla birlikte zahir dünyamız da sahra çöllerine dönüşürdü. Onlar nefslerini eriterek erdikleri o yüceliklerde Allah'ın İzni ile ilahi iş ve oluşlara şahit olan şehitlerdir. Bu "şehitler" insanlara verecekleri hizmetler, onların zahiren de bu dünyada bulunmalarını gerektirdiği için aramızda bulunurlar. Bu sebepten onlar "zahiren halkla, batınen Hak'la" olurlar. Yani onlar "şehit yaşayanlardır. Bu konuda Kur'an bize şu bilgileri veriyor:

"O sevinçli ve kederli günleri insanlar arasında evirip çeviririz, (bunda maksat), savaş (her türlü hak mücadele) meydanlarında ihlash ve azimkar müminleri diğerlerinden ayırt etmek ve sizden şehit edinmektir. "(7)

Bu uzun ve çileli yolun (büyük cihadın) dışında kestirme yoldan giderek aynı hedefe varmak mümkün müdür? Evet mümkündür.

Hızlı ve Kârlı Ticaret

Kestirme yoldan arınmış ve dirilmiş bir benliğe sahip olarak peygamberler ve sıddıklardan sonra Allah katında üstün bir makama çıkmanın yolunu bize gösteren Allah Resulü, Allah yolunda vatan ve millet İçin savaşların yapıldığı, hesapların kan, can ve kellelerle görüldüğü er meydanlarını işaret etmektedir.

Bilindiği gibi, ticarette kar ve risk (tehlike) birbirinin yapışık ikizleridir Tehlike ne kadar büyükse kâr da o kadar büyük olacaktır. Savaş alanları ise tehlikenin ve dolayısıyla kârın en yüksek olduğu sıcak ortamlardır. Bu noktayı işaret eden peygamberimiz Hz. Muhammed (SA.V)"Rızkın (Allah rızasının) onda dokuzu ticarettedir. Cesur olun ve ticaretle uğraşın" buyurmaktadır. Resullullah'ın İlahi kaynaklı "hikmetli" sözlerinin sadece zahir manalarını alıp batın (manevi) manalarını görmemek (veya görmezlikten gelmek) cidden büyük bir (nan)körlüktür. Bu hadisin batın manası İnananları Allah yolunda malları ve canlarıyla savaşa (büyük ve küçük cihada) çağırmaktadır.

Diğer taraftan Allah (c.c), Kur'an'ında, "Yoksa, (savaş mey darılarında) Allah içimizden mücadele edenlerle sabredenleri hiç belli etmeden (ayrıştırmadan), cennete girivereceğinizi mi zannettiniz ? "(8) buyurarak esasında bütün İnananların böyle sıcak ortamlarda hızlı bir rafinasyon ve arındırmaya tabi tutulacaklarını bildirirken, şu ayette konuyu biraz daha açıklığa kavuşturmaktadır:

"Ey münafıklar, Allah müminleri, üzerinde bulunduğunuz şu iyi ile kötüyü karıştırıcı halde bırakacak değildir. Nihayet pisi temizden ayıracaktır..."(9)

İşte şehitler bu ayrıştırma (eleme) işleminde kalburun üstünde kalmayı başarmış mübarek ve mutlu insanlardır.

Ayrıca, Kur'an bize mücadele ortamında arınarak şehit olanların daha bu dünyaya gelmeden önce ruhlar aleminde iken canlarını ve mallarını cennet karşılığında Allah'a sattıklarını açıkça bildirmektedir. Şöyle ki:

"Allah yolunda düşmanları öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını, Allah, cennet kendilerinin olmak karşılığında satın almıştır. Onlara vaad olan cennet haktır ki, Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran'da sabittir. Allah'dan ziyade ahdine vefa eden kimdir? O halde yaptığımız bu hayırlı alışverişten (ticaretten) dolayı sevinin. İşte bu, çok büyük bir saadettir . "(10)

Ezelde böyle bir antlaşma ve anlaşma imzalayan şanslı kîşi, kader programının belirlediği hayat senaryosunun sıcak bir sahnesinde, mesela bir hücum veya savunma anında, düşman tarafından şu veya bu aletle öldürülür ve böylece anlaşmanın gereği yerine gelmiş olur.

Öte Tarafa Geçiş

Allah yolunda öldürülerek nefs perdelerinden sıyrılan insanlar bütün haşmetiyle (Allah'ın izniyle) beliren öteleri görmeye, duymaya, tatmaya, kısacası, yaşamaya başlarlar. İşte bu an, "öteler"e şahit olmaya başlayan şehidin kendisini karşılayan meleklerin sunduğu, mahiyetini ancak tadanın bilebileceği "ilahi rahmet" ile manevi doyumun doruğuna ulaştığı muhteşem bir an'dır. Bu anı belirten Resullullah (S.A.V) şöyle buyurmaktadır: "Ölümle ahirete göçen hiçbir kimse tekrar dünyaya dönmek istemez, ancak şehitler müstesna. Onlar sayısız kere dünyaya gelerek her defasında şehit olmayı ve ölürken yaşadıkları o doyum anını tekrar tatmayı isterler."

Diğer taraftan Kur'an bu anı ve sonrasını şöyle açıklamaktadır: "Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölürler sanma. Doğrusu onlar Rableri katında diridirler, cennet meyvalanndan rızıklanırlar. OnlarAllah'ın kendilerine verdiği ihsandan (şehitlik rütbesinden) dolayı neşeli haldedirler ve arkalarından kendilerine şehitlik rütbesiyle katılamayan mücahitler hakkında şunu müjdelemek isterler:"Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır." Onlar Allah'tan gelen bir nimet ve daha üstün bir ihsan sebebiyle sevinirler ve müminlerin mükafatını Allah'ın zayi etmediği nefesi içinde bulunurlar, "(11)

O halde şehitlerin geride bıraktığı yakınları, normal insani üzüntüsünün ötesinde üzülmemeli, onlar da şehitler gibi sevinmelidirler. Unutmamalı ki, şehitleri üzecek tek şey, geride bıraktıkları dava arkadaşlarının uğrunda öldükleri davayı ve yakınlarını sahipsizlik ve ilgisizliğe terk etmeleridir.

ÜLKÜCÜ ŞEHİTLER

Ülkücü bir karaktere sahip olmak, genelde, bütün şehitlerin ortak özelliğidir. Çünkü insan ancak böyle bir karakterin kazandıracağı ivme ile "aşağıların aşağısından" yukarıların yukarısına tırmanabilir. Bu karakterin özünde imanın mayalandırdığı aşk ve sevgi gücü vardır ve insan nefsin büyük bir iştah ve tamahla sahip olmak istediği dünya nimetini, ancak ötelerden gelerek bizi kendisine çeken aşk ve sevgi gücü sayesinde aşabilir. Bir Allah dostunun ifade ettiği gibi"İnsan iki adımda Allah'a ulaşır. Birinci adımda nefsinin üstüne basar, ikinci adımda O'nun huzuruna varır." İşte Ülkücü, bu adımı atabilen erkek'tir.

Böyle bir erkekliği 12 Eylül 1980 öncesinde sıcak mücadele ortamında atabilme cesaretini göstererek gerçek diriliğe kavuşan Ülkücü şehitlerimiz, bizim en kutlu güç kaynaklarımızdan biridir. Onlar millet olarak çoraklaşmaya başlayan mana dünyamızı çöl olmaktan (Allah'ın izniyle) kurtaran "ilahi rahmet" çeşmelerimizdir. Onlar bu davanın, hedefe doğru uçan zafer kartalının manevi kanatlarıdır. Eğer onlar Türk milleti adına, Allah rızası yolunda, Anadolu coğrafyasında yaşamanın kan ve can bedelini ödemeseydiler, belki de bugün bu topraklar üzerinde bizim olmayan bir "Anadolu Halk Cumhuriyeti" kurulmuş olacaktı.

Kaybebilecek bir Türkiye, Mekke ve Medine'nin de kaybedilmesi anlamına geleceği için, aslında bütünüyle Müslümanlar da kaybetmiş olacaktı. Bu hayati ilişkiden dolayı rahmetli Mehmet Akif Ersoy "Çanakkale" şiirinde Mehmetçik için "Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi" demiştir. Buradaki kıyas Mehmetçik ile Ashab'ın makam açısından karşılaştırılması değildir. Bedir Savaşı'nda Müslümanlar yenilseydi Medine düşecek ve İslam daha bebeklik çağında iken yok edilecekti. Aynı şekilde Mehmetçik Çanakkale'de yenilseydi düşman doğrudan Mekke ve Medine'ye inerek İslam'ı boğmaya çalışacaktı. Yani benzetme stratejik açıdan yapılmıştır.

Öyleyse şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Anadolu'nun savunulması aynı zamanda kutsal toprakların da savunulmasıdır. İşte Ülkücü şehitler sadece Türk milletinin "ebedi beka"sını sağlamak için değil, aynı zamanda kutsal toprakların kara ve kızıl emperyalistlerin eline geçmemesi için de ölmüşlerdir. Onlar bütün kahpeliklerin ve tuzakların üstüne sarsılmaz bir iman ile yürümüşler ve Hakk'ın huzuruna "bir gül bahçesine girercesine" varmışlardır. Ruhları şad olsun!

SONUÇ

Türk milletinin yaşama iradesinden doğan doğal savunma mekanizmasının örgütlenmiş bir ifadesi olan Ülkücü Hareket, bu milletin soyadı olan şehitlik kabiliyetinin uç verdiği hayırlı bir rahmet çeşmesidir. Ülkücüler, içlerinden çıkarmayı başardıkları şehitleriyle, davalarının maneviyattaki kadrolarını da kurarak büyük ülkülerine doğru yürüyüşlerini devam ettirmektedirler. Onlar "Müminlere karşı mütevazı ve alçakgönüllü, kafirlere (zalimlere) karşı onurlu ve zorlu, Allah yolunda savaşan ve kınayanların kınamasından korkmayan"(12), bu özelliklerinden dolayı "Allah'ın kendilerini sevdiği, kendilerinin de Allah'ı sevdiği (12) seçilmişler topluluğundan olmak için dikenli yollarda yürümeye devam ederlerken," zorlaştırmayan kolaylaştıran, nefret ettirmeyen sevdiren" Ahmet Yeseviler'in, Abdülkadir Geylaniler'in, Şah-ı Nakşibendiler'in, Yunuslar'ın, Hacı Bektaş-ı Veliler'in, Hacı Bayram-ı Veliler'in, Mevlanalar'ın, Dursun Önkuzular'ın , Yusuf İmamoğlular'ın. Mehmet Çaparlar'ın, Gün Sazaklar'ın ve binlerce Ülkücü şehidin kutlu yolunda mücadelelerini sürdüreceklerdir.

Ne mutlu "said" yaşayıp "şehit" ölenlere!

Kazim ÜTÜK
 
Kaynak: http://www.sonkale.org/rahmet-cicekleri-ulkucu-sehitler-h10367.html


Ya Allah Bismillah dedi, kilise açtı

Ya Allah Bismillah dedi, kilise açtı

Ya Allah Bismillah dedi, kilise açtı

İZLE- VİDEO HABER - Unutacağımızı sandınız değil mi? Ama biz unutmadık. İşte 450 bin TL verilerek onarılan ve Başbakan tarafından Ya Allah Bismillah nidalarıyla açılan tarihi Süryani Kilisesi.





İskenderun'da yıllardır erotik filmlerin oynatıldığısinema olarak kullanılan ve 2007 yılında VakıflarBölge Müdürlüğü tarafından restore edilen Süryani Katolik Kilisesi, telekonferans sistemiyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıldı.

SonKale.Org hatırlatmaya devam edecek. Bu seferki hatırlatmamız çok eski değil 8 Mayıs 2010 tarihinden. Fakat milletimiz bunu bile unuttu. Başbakan hâlâ "alnı secdeye deyiyor" denilerek İslam'ı savunduğu iddialarıyla destekleniyor. İşte Sayın Başkakanımızın Kilise açılışı. SonKale.Org, Türk Milliyetçilerinin hafızası olmaya devam edecek. Bizi izlemeye devam ediniz. Yoksa kandırılırsınız.

2007 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restorasyon çalışmalarına başlanan ve 2009 yılında bitirilen İskenderun Süryani Katolik kilisesi, düzenlenen görkemli bir törenle açıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul'dan telekonferans sistemiyle açılışını yaptığı kilise, 1. Haziran'da ibadete açılacak. Ziya Gökalp Caddesi üzerinde bulunan kilisesinin açılış törenine; Hatay Valisi Celalettin Lekesiz, İskenderun Kaymakamı Cemil Aksak, Belediye Başkanı Yusuf Civelek, AK Parti Hatay milletvekili Orhan Karasayar'ın yanı sıra Hatay'da yaşayan din ve mezheplerin temsilcileri katıldı.

Tören öncesi açıklamalarda bulunan Hatay Valisi Celalettin Lekesiz, Hatay'ın medeniyetlerin buluştuğu tarih kenti olduğuna dikkat çekerek şehrin tüm dünyaya örnek olması gerektiğini söyledi.

İstanbul Süryani Katolik Kilisesi Vakfı Başkanı Zeki Basatemir ise tüm dünyanın farklı din dil ve ırkların bir arada barış ve huzur içerisinde yaşadığı Hatay'ı örnek alması gerektiğini belirterek kilisenin eski haline getirilmesinde emeği geçen başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere herkese teşekkür etti.

Törene katılan diğer din adamları da barış ve kardeşlik mesajları verdi.
19. yüzyılda yapılan ve mülkiyeti Süryani Katolik Kilisesi Vakfı'na ait İskenderun Süryani Kilisesi, 1950 yılına kadar ordunun saman deposu olarak kullanıldı. 1954 yılında sinemaya dönüştürülen tarihi mekan, erotik film gösterilen bir yer haline geldi. 1968 yılında Vakıflar Meclisi'nce mazbut vakıf ilan edilerek binanın yönetimi Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne geçti. Süryani cemaatinin bu karara itirazını Danıştay 12. Dairesi reddetti. Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından 2007 yılında restorasyona alınan
eserin yenilenerek hizmete hazır hale getirilmesi için 450 bin TL harcandığı bildirildi.

Kaynak : http://www.sonkale.org/ya-allah-bismillah-dedi-kilise-acti-h6278.html


2023 vizyonu bakın kiminmiş?

2023 vizyonu bakın kiminmiş?

2023 vizyonu bakın kiminmiş?

Yıl 1992.


Başbakan Erdoğan, MHP’nin 2023 vizyon projesine sahip çıkıp, “Biz AK Parti olarak kendimize 2023 vizyonu belirledik ilk açıkladığımda ana muhalefet, muhalefet onlar da 2023'ü konuşmaya başlarlarsa şaşmayın dedik. Baktık ki muhalefet partisi kalktı ‘bu bizim’ dedi. Niye? Bunların her zamanki tavrı bu bugün Haziran seçimleri öncesinde bu hedeflerimizi daha somut hale getiriyor kamuoyu ile paylaşıyoruz.”demişti.

Aynı şekilde CHP'de 2023 vizyonunu ortaya koyduğu iddiasında.

Konuşmacı o zamanki MÇP Genel Sekreteri,şimdiki MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli.
Dikkatle dinleyin;




Kaynak : http://www.sonkale.org/2023-vizyonu-bakin-kiminmis-h8793.html


AKP'li Başkan'dan engelli kıza tecavüz iddiası

Ovacık'ta eski AKP İlçe Başkanı'nın zihinsel engelli kıza tecavüze kalkıştığı iddia edildi, halk ayaklandı. AKP, MHP'ye kasetlerle saldıracağına önce kendi kasetlerini yayınlasın.
Tunceli'nin Ovacık İlçesi'nde zihinsel engelli 14 yaşındaki A.K., adlı kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla halk tarafından linç edilmek istenen TEDAŞ'ta işçi, AKP Ovacık İlçe eski Başkanı 38 yaşındaki Rıza Ç., sabaha karşı tutuklandı. İlçede toplanan 5 bin kişi protesto yürüyüşü yaparak, cinsel istismarı protesto etti.

Ovacık'ta AKP eski İlçe Başkanı Rıza Ç., iddiaya göre dün akşam ilçe dışında kendisine ait otomobilde yarı çıplak haldeyken, zihinsel engelli A.K.'yi soyup tecavüz girişiminde bulunurken, çevrede bulunan 2 kişi tarafından görüldü. Bu kişiler otomobilin yanına giderek, kızı kurtarmaya çalıştı. Rıza Ç., yanındaki tabancayı çekerek, “Buradan uzaklaşın yoksa sizi vururum” diyerek tehdit ettikten sonra otomobiliyle hızla uzaklaşmak isterken kendisine engel olmak isteyen Murat Yerlikaya'ya çarptı. Yerlikaya, ayağından hafif yaralanırken, Rıza Ç., otomobiliyle Ovacık İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne giderek can güvenliği olmadığını söyledi.

Olayın duyulması üzerine Ovacık'ta esnaf kepenk kapattı. Aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu Ovacıklılar, Emniyet Müdürlüğü'nün hemen yanında bulunan Hükümet Konağı önünde toplanarak 5 saat süren oturma eylemi ve protesto gösterisi, yaparak Rıza Ç.'nin kendilerine teslim edilmesini istedi.

Rıza Ç., gece İlçe Jandarma Komutanlığı'nda tutuldu. İfadesi alınan Rıza Ç., bugün saat 05.00 sıralarında büyük gizlilik içinde adliyeye sevkedildi. Savcı tarafından ifadesi alınan ve nöbetçi mahkemeye sevkedilen Rıza Ç., ‘Küçük yaştaki çocuğu alıkoyup, cinsel istismarda bulunmak’, ‘Silahla tehdit’, ‘Adam yaralama’ suçundan tutuklandı. Ovacık'ta cezaevi bulunmadığı gerekçesiyle evli ve 2 çocuk babası olan ve TEDAŞ'ta işçi olarak çalışan Rıza Ç., askeri helikopterle Tunceli'ye götürülürek burada cezaevine konuldu.

Cinsel istismara uğradığı belirtilen A.K., ise Tunceli Devlet Hastanesi'ne sevkedildi. A.K.'nin burada gerekli tedavisi yapılırken, 3 kardeş oldukları ve anne ve babasının işsiz olduğu belirlendi.

5 BİN KİŞİ YÜRÜDÜ
Olayın duyulması üzerine başlayan ve gece boyu süren tepkiler bu sabah da devam etti. Polis ve askerin çok sıkı önlem aldığı Ovacık'ta çevre ilçe ve köylerden gelenlerin de aralarında bulunduğu yaklaşık 5 bin kişi ilçe girişinde toplanıp, kaymakamlık ve adliyenin bulunduğu Hükümet Konağı’na yürüdü. Yürüyüş sırasında, ‘Siirt’ten Ovacık’a sistemin tecavüzcüleri işbaşında', ‘Ssmayacağız, hesap soracağız’ yazılı pankart açılıp, sık sık ‘Dersim onurdur, onuruna sahip çık’, ‘Çocuklar onurumuzdur, kahrolsun onursuzlar’, ‘Tecavüzcüler halka hesap verecek’ sloganları atarak geldikleri Hükümet Konağı önünün kapattı.

Protestocular adına konuşan Burçin Yerlikaya adlı kadın, bu cinsel istismar olayının Ovacık halkına maledilemeyeceğini söyledi. Zihinsel engelli A.K.'ye cinsel istismarda bulunan Rıza Ç.'nin yıllardan bu yana devlet himayesinde olduğunu iddia eden Yerlikaya, şöyle dedi:

“Özürlü kıza cinsel istismarda bulunan, yıllardır devlet tarafından beslenen ve sahip çıkılan bir şahıstır. Halkı tehdit ve şantajlarla sindirmeye çalışmıştır. Ama görüyorsunuz ki Ovacık halkı, kadın, çoluk, çocuk herkes tepkisini ortaya koymuştur. Bu tür olaylar maalesef Türkiye'nin birçok yerinde yaşanmaktadır. Kişilik bozukluğu olan, toplumdan dışlanan kişilerin yaptığı kabul edilemez bir harekettir. Bundan sonra başkalarının bu hareketi yapmasına müsaade etmeyeceğiz ve bunun hesabı da sorulacaktır.”

Ovacık Bağımsız Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Rıza Ç.'nin yıllardan beri toplumun arasında olduğunu belirterek, korku ve baskı nedeniyle insanların daha önce tepkilerini ortaya koyamadığını belirterek, “Toplumumuzdan rica ediyorum. Toplumda bu tip insanlar varsa, çıkıp teşhir etsinler, bunları toplum içinde barındırmayalım. Ovacık halkı olarak bundan sonra bu tür olayların yaşanmasına müsaade etmeyeceğiz. Toplum içinde bu tür düşünce içinde olan insan varsa vazgeçsin, çünkü halk onları affetmeyecektir. Halkımıza demokratik tepkisinden dolayı teşekkür ediyoruz”

Başkan Sarıgül isteği üzerine protestocular sessiz dağıldı.
10 Haziran 2010'dan hatırlatma. AKP hükümeti bir an önce MHP'de yaşanan kaset skandalalrının kaynağını bulmalıdır. yargı işe başlamalıdır. Kendi kasetlerini nasıl engelliyorlarsa bunları da engellemeliler. Seçimler öncesi kaset siyaseti yapmak daha ahlaksızca... SonKale'nin ahlakını da bozmayınız lütfen.


Kaynak : http://www.sonkale.org/akp-li-baskan-dan-engelli-kiza-tecavuz-iddiasi-h9616.html


Kürtçe konuşanlar ne kadar Kürtse biz de o kadar Kürdüz

Başbuğ'un ilk defa yayınlanan görüntüleriİZLE - SonKale.Org arşivlerden Başbuğ Türkeş'in Siirt mitinginin görüntülerini çıkarttı. İlk defa yayınlanan bu videoda Başbuğ Türkeş'in Türk ve Kürtlerin kardeşliğini vurgulayan konuşmasını da izleyebilirsiniz.

Başbuğ Alparslan Türkeş'in tarihi sözünün videosudur: Kürtçe konuşanlar ne kadar Kürtse biz de o kadar Kürdüz, biz ne kadar Türksek Kürtçe konuşanlar da bizim kadar Türk'tür. Hepimiz aynı kıbleye secde ediyoruz. Mümin müminin kardeşidir.

www.sonkale.org her gün takip ediniz. Siteniz Sonkale'de Başbuğ Türkeş'in havaalanında karşılanıp şehir meydanına getirildiği konvoy görüntülerini de bir sonraki yayınızımızda bulacaksınız. dailymotion'daki video sayfamızı sürekli ziyaret ediniz. www.sonkale.orgadresini günlük olarak takip ediniz.





Kaynak : http://www.sonkale.org/basbug-un-ilk-defa-yayinlanan-goruntuleri-h10146.html


İşte yeni CHP - CHE HP

Bu devirde bir tek Ülkücünün eskisi para ediyor. Diğerlerinin “yeni” si ise yok satıyor. Erdoğan milli görüş gömleğini çıkartıp “Ben yepyeniyim” dediğimde millet hemen sahiplendi. Erdoğan’a akıl verenler Kemal Kılıçdaroğlu’na da akıl verdi. Fakat o başka parti kurup yönetecek karizmaya sahip olmadığı için CHP’yi yenileştirmeye karar verdiler. Yeni CHP’nin de vatandaşlarımız tarafından sahip çıkılacak gibi duruyor. Ülkücünün yenisi ise nedense para etmiyor. Aslında bunların yenileri ile ülkücünün eskisinin pek bir değeri yok.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeni yeni diye ısrarla belirttiği CHP’nin ne olmadığını söylemekte fayda var gibi. Biraz değinelim.

Öncelikle eskiyi neden reddettiğine değinmek gerekiyor. Eski CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu’nu ve onu yönlendirenleri rahatsız eden neydi ki?

Akla ilk gelen eski CHP dedikleri CHP’nin İslami unsurları barındırmasa da milli bir kimliğe sahip olması. Ulusalcı denilen çizginin partisiydi CHP. PKK kesinlikle düşmandı ve “Tek dil, Tek Bayrak ve Tek Devlet” ilkesi benimsenmişti. CHP’ye oy veren vatandaşlar da bu bilinçle oy verirdi. Atatürk’ün fikirlerinden yeterince uzaklaşan CHP değildi bu fakat en azından bölücü bir çizgide yer almıyordu.

“Kürtçe eğitim serbestliği, özerklik, genel af” söylemlerinin sahibi olan kemal Kılıçdaroğlu CHP’ye yakışmadığını anlamış olacak ki “Yeni” damgasını vurdu. Reddi miras yaptı. Kılıçdaroğlu’nun reddi miras yaptığı kısımlar özellikle milliyetçi duruştur.

Eski CHP’lilere sesleniyorum. Aradığınız değerler Milliyetçi Hareket Partisinde mevcuttur. Bizde ek olarak dini hassasiyetler de sömürü amacının dışında var. Bizler dini baskı aracı olarak görmeyiz, biz dini toplumsal bir gereklilik olarak algılarız ve kişilerin özgürlüğüne bırakırız. Bizim dini algılayışımız başörtüsüne indirgenemeyecek kadar derinlerdedir. O yüzden eski CHP’li kardeşlerimize çağrımız Kemal’e bir ders vermek adına bu seçimlerde MHP’ye oy vermeleridir. Özerkliğe, ikinci dile, genel affa karşı duran tek görüş Ülkücüler değil elbette. Fakat şuanda buna karşı duran tek parti Milliyetçi Hareket Partisi. Gelin sizin de desteğinizle bu oyunu, bu ittifakı parçalayalım. Sonra siz Kemal’den kurtulun, biz de ülkeyi AKP zulmünden kurtaralım.

Yeni CHP’ye gelince… Yeni CHP Atatürk’ün değil de belki CHE GUEVERA’nın olabilir. O yüzden yeni CHP bence tabelayı da değiştirmeli ve “CHE HP” yapmalı.
Allah rahmet eylesin Cumhuryet Halk Partisi CHP
Ömrün kısa olsun CHE GUEVREA'nın Halkların Partisi CHE HP
,,

Kaynak : http://www.sonkale.org/iste-yeni-chp-che-hp-ky220.html


CHP'liler bu sefer MHP diyor

CHP'liler bu sefer MHP diyor


Kuruçeşme’de üç ev hanımına rastlıyorum... 45 yaşındaki Özden Hotan, hayatı boyunca CHP’ye oy vermiş, “Bu seçimde oyum MHP’ye” diyor, biraz sıkılarak... Sonra nedenlerini sıralamaya başlıyor; “MHP’nin kesinlikle Meclis’e girmesi lazım. ..
"Hayatımızda ilk kez MHP’ye oy veriyoruz"

Kuruçeşme’de üç ev hanımına rastlıyorum... 45 yaşındaki Özden Hotan, hayatı boyunca CHP’ye oy vermiş, “Bu seçimde oyum MHP’ye” diyor, biraz sıkılarak... Sonra nedenlerini sıralamaya başlıyor; “MHP’nin kesinlikle Meclis’e girmesi lazım. Bu Meclis anayasayı hazırlayacak ve AK Parti’nin kendi çıkarları doğrultusunda bir anayasa yapmasının engellenmesi gerek!.. Bir de Kürt meselesi var. CHP dışında bu konuda çıkış yapan yok. CHP zaten tek başına iktidara gelemeyecek. Ben oyumu MHP’ye ödünç veriyorum. Ama eşimin oyu CHP’ye!”

Özden Hanım’ın annesi 65 yaşındaki Gülten Arcan da aynı fikirde: “Ben yıllarca ANAP’a, geçen seçim ise CHP’ye oy verdim. Ama bu kez oyum MHP’ye!” Niyesi? Aynen kızının gerekçeleri... Ama fazlası da var: “Erdoğan’ın emeklilere yaptığı tam bir terbiyesizlik. Ocak’ta 30 lira zam yapıyor, onu da Mart’ta veriyor. O 30 liranın faizine bile tenezzül ediyor. Zaten verdiği maaş 550 lira... Allah’a çok şükür benim ihtiyacım yok ama muhtaç olan çok, onların adına konuşuyorum. Bu ülkeye emekliyi, yoksulu düşünecek lider lazım...”

Erdoğan geçmişini unuttu

51 yaşındaki Sevim Büyükbaşoğlu’nun da oyu MHP’ye; “Son iki seçimde AK Parti’ye oy verdim. Eşim AK Parti için çok çalıştı. Ama gördük ki, onu bugünlere getirenleri unuttu!”
Kimi unuttuğunu sormuyorum, zira tesettürlü ve dindar kesimi kastettiği belli... Devam ediyor, çok kırgın; “Hiç umduğumuz gibi çıkmadı. Müslüman geçmişini sildi! Eşim o kadar kızgın ki, ‘AK Parti’ye oy veren, bizim evimize giremez artık’ diyor.”

Geçmişte eşi MHP’ye oy veriyormuş, kendisi ise Erbakan’a, şimdi her ikisinin oyu da MHP’ye olacak. Dönüyor dolaşıyor o da aynı gerekçeye geliyor sonunda, ki bu benim soracağım “Peki niye Saadet Partisi ya da HAS Parti’ye değil?” sorumu gereksiz kılıyor; “Birinin Meclis’te AK Parti’ye ‘Dur!’ demesi lazım. Bunu ancak MHP yapabilir!”
Kuruçeşme’den gazeteye dönüyorum. Yolda söz dönüp dolaşıp seçimlere geliyor. Emekli maaşı ile geçinemediği için şoförlük yapan 65 yaşındaki Mustafa Yılmaz, neredeyse üç hanımın sözlerini bire bir tekrarlıyor: “Hayatım boyunca Ecevit’e, Halk Partisi’ne oy verdim. Ama bu kez oyum MHP’ye! MHP’nin kesinlikle Meclis’e girmesi lazım. AK Parti’nin tek başına anayasa yapması bu ülke için çok tehlikeli olur!”


Kaynak :  http://www.sonkale.org/chp-liler-bu-sefer-mhp-diyor-h10719.html


BBP seçimde MHP'yi destekleyecek

BBP seçimde MHP'yi destekleyecek

Büyük Birlik Partisi Arapgir İlçe Başkanı İbrahim Yurtsever, 12 Haziran genel seçimlerinde MHP'yi destekleme kararı aldıklarını bildirdi.

Yurtsever, yaptığı açıklamada, teşkilatıyla yaptıkları toplantı sonucunda MHP'yi destekleme kararı aldıklarını söyledi.

Ülkeyi kaos ortamından kurtaracak tek partinin MHP olması nedeniyle teşkilat olarak böyle bir karar aldıklarını savunan Yurtsever, "Ülke kaos ortamına sürüklenmektedir. Şantajın, tehdidin had safhaya ulaştığı bir dönemde, ülkeyi bu badirelerden kurtaracak tek partinin Milliyetçi Hareket Partisi olacağı inancındayız.

Bu sebeple bu seçimde, 'dava ise dava, ülkü ise ülkü, milliyetçilik ise milliyetçilik' diyerek, önce devlet, sonra millet ve sonra partim ve ben diyen bir partiyi destekleyeceğiz" dedi.

Kaynak :  http://www.sonkale.org/bbp-secimde-mhp-yi-destekleyecek-h10573.html


DEVİR DEĞİŞTİ KÖROĞLU





Ülkücü Şehitleri Anma Günü



9 Ocak 2011 Pazar

9 Ocak Dörtyol'un Kurtuluşu

Dörtyol Tarihi
İlk Defa 1071 Malazgirt zaferinden sonra Müslüman Türklerle tanışan Dörtyol ve çevresine çoğunluğu Oğuzların “Üçok” koluna mensup Türkmenler yerleşmiştir.Dolayısıyla Dörtyol’un kuruluş yılları 11.nci Yüzyılın sonlarına dayanmaktadır.Dörtyol adına ilk defa 1870’lerden itibaren tapu kayıtlarında Payas kazasının bir mevkii olarak rastlamaktayız. Dörtyol mevkii merkez olmak üzere Şubat 1909 ‘ da Dörtyol adı ile Adana Vilayeti Cebel-i Bereket Sancağına bağlı kaza merkezi oldu.Nisan 1910 yılından itibaren Dörtyol kazasının adı Ümraniye olarak değiştirilmiştir. 2 Nisan 1912 tarihinde ise Ümraniye adı tekrar Dörtyol olarak değiştirilmiştir. Mondros ateşkes antlaşmasından sonra 11 Aralık 1918 ‘ de işgal edilen Dörtyol’da Milli Mücadelenin İlk kurşunu 19 Aralık 1918 ‘ de Karakise köyünde Özerlili Hoca Ömer Oğlu Mehmet (KARA) tarafından atılmıştır.Bu olaydan birkaç gün sonra Kara Hasan Paşa tarafından Milli Mücadelenin İlk Kuva-yı Milliye teşkilatı Dörtyolda kurulmuştur. Fransız ve Ermenilerle yapılan mücadele sonucunda 9 Ocak 1922 tarihinde Dörtyol düşman işgalinden kurtarılmıştır. Bu tarih Dörtyolun Mahalli Kurtuluş Bayramıdır. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ; 14 Ocak 1925 , 16 Mayıs 1926 ve 14 Şubat 1931 tarihlerinde olmak üzere toplam 3 defa Dörtyol’umuza teşrif etmişlerdir. 1939 yılına kadar Seyhan’a (ADANA) bağlı olan Dörtyol , Hatay’ın Anavatan’a katılması ile İlimiz olan HATAY’a bağlanmıştır. Kurtuluş savaşının anısını yaşatmak üzere İlçemizde 9 Ocak 1994 tarihinde “İlk Kurşun Anıtı” yaptırılmış, 9 Ocak l997 tarihinde ise “İlk Kurşun Müzesi” açılmıştır.

DÜŞMANA KARŞI
İLK KURŞUNLAR VE İLK MİLLİ TEŞKİLAT
HATAY DÖRTYOL’DA OLMUŞTUR.
(19 ARALIK 1918)


7 Ocak 2011 Cuma

Dörtyol Hakkında

1375 yılında Çukurova'nın Memlükler tarafından tarafından ele geçirilmesinden sonra Payas, Dörtyol ve Erzin bölgesi Özerli merkez olmak üzere Özeroğulları tarafından yönetilmeye başlanmıştır.
Dörtyol ve çevresine yerleşen ilk Türk topluluğu olan Üçok Oğuzlarından Özeroğulları kışın bugünkü Özerli ve çevresinde oturuyorlar ve yazında Gavurdağlarında yaylıyorlardı.
Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferinden sonra (1516) Dörtyol ve çevresi Osmanlı hakimiyetine geçmiş ve İskenderun ile Adana arasındaki bölgede "Özer İli" adı ile bir Sancak oluşturulmuştur. Uzeyr Sancağı'nın bilinen ilk sancak beyi (Mirliva) Özeroğullarından Ahmet Bey'dir.(1521-1527)
1527 yılında Özer ili Sancağı "Uzeyr İli" adıyla Şam vilayetine bağlandı. Sancak'ta köylerdeki vergi mükellefi nüfus 1521'de 3825 hane, 1523'te 3855 hane,1526'da 4605 hane, 1543'te 5725 hane, 1573'te 3560 hanedir.
1573'te Özer İli Sancağına bağlı Uzeyr (27 köy), Arsuz (11 köy, 1 çeltik nehri), Bakras (11 köy), ve Darb-ı sâk (72 köy) adında dört nahiye bulunuyordu. İskenderun ve Süveyş tersanelerinin kereste ihtiyacı bile Özer İli bölgesindeki dağlardan karşılanıyordu.
16.yüzyıldaki kayıtlarda bugünkü Dörtyol ve çevresinde hiç bir gayr-i Müslim yoktu. Sancak halkının en önemli geçim kaynağı hayvancılık olmakla beraber 1521-1573 yılları arasında 2 ila 22 arasında yıllara göre değişen değirmen halkın ihtiyaçlarını karşılamaktaydı.
Sokullu Mehmet Paşa, buranın kendisine dirlik olarak verilmesiyle Payas'ta Derbent Teşkilatı kurdurarak liman, tersane, iskele, han, hamam, bedesten camii yaptırmıştır.. 1574 yılında kervansarayın inşaatının tamamlanmasından sonra deniz ticareti Trablusşam limanından Payas'a kaymıştır. 1577 yılında İskele kulesinin (Cin kulesi) tamamlanmasından sonra kasaba halkını ve geçen yolcuları tehlikelere karşı korumak için Uzeyr Beyi ile Payas Kadısı'nın Payas'ta oturmaları emredilmiştir. Böylece Uzery Sancağı'nın merkezi Özerli'den Payas'a taşınmıştır.
III.Murat döneminde Uzeyr, Halep eyaletine bağlı sancak olarak yönetilmeye devam etmiştir. IV.Murat, İran seferine giderken 1638 yılının haziran ayında Payas'a gelmiştir.
Evliya Çelebi Ekim 1648'de Payas'a gelerek seyahatnamesinde şehir hakkında ayrıntılı bilgiler vermektedir.
17.yüzyıldan itibaren merkezi otoritenin zayıflamasıyla Uzeyr, Payas ve çevresinde şekavetin artması üzerine bölge yöneticilerine asayiş ve güvenliğin sağlanması için emir üstüne emirler gönderilmiştir.18.yüzyıldan itibaren Özer adının yerini aynı ailenin devamı olan Küçükalioğulları almıştır. 19.yy. başlarında Uzeyr ve Beylan, Adana vilayetine mülhak birer sancaktı. Adana valisi aynı zamanda bu iki sancağın mutasarrıflığına da bakıyordu. 3 Haziran 1865'te Ahmet Cevdet Paşa ve İbrahim Derviş Paşa gelene kadar Küçükalioğulları, Payas merkez olmak üzere Dörtyol ve çevresini, devletle araları zaman zaman bozularak da olsa yönetmişlerdir. 1865'ten itibaren Payas Sancağı Halep Vilayeti'ne bağlandı. (2 mahalle ve 38 köyden oluşuyordu) Payas merkez kazası ile Osmaniye ve Beylan kazaları Payas Sancağı'na bağlıydı. 1869'da Payas, Adana vilayetine bağlandı. Liva merkezi olan Payas kazası 1213 Müslim, 447 gayr-i Müslim olmak üzere 1660 hanedir. Payas Sancağı'nın tümünde ise 4330 hane İslam, 759 Hıristiyan olmak üzere toplam 5089 hane vardır.
1890'lı yıllarda Adana vilayeti Cebel-i Bereket Sancağı'na bağlı Payas kazasının 13207 Müslim, 125 Rum, 3498 Ermeni olmak üzere toplam 16830 nüfusu vardır.
1900'lü yılların başında Cebel-i Bereket Sanacağı'nın Payas kazasına bağlı olan Erzin'in merkezinde ve Ocaklı köyünde birer medrese vardır. Ocaklı medresesi halk tarafından yapılmıştır.
Daha önce sancak merkezi iken Adana vilayetinin Cebel-i Bereket sancağına bağlı bir kaza haline getirilen Payas'ın 1902 yılında 2 nahiyesi ve 46 köyü vardır. Mevcut daireler şunlardır: Kaymakamlık, Kaza İdare Meclisi, Bidayet Mahkemesi, Mal Kalemi, Nüfus İdaresi, Hapishane-i Umumi, Ziraat Banka İdaresi, Tapu Dairesi, Orman Dairesi, Duyun-ı Umumiye İlk defa 1071 Malazgirt zaferinden sonra Müslüman Türklerle tanışan Dörtyol ve çevresine çoğunluğu Oğuzların Üçok kola mensup Türkmenler yerleşmiştir. Dörtyol'un ilk yerleşim yeri Özerli'dir ve ilk yöneticileri de Özeroğullarıdır. Dolayısıyla Dörtyol'un kuruluş yılları 11. yüzyılın sonlarına dayanmaktadır..
Aşık Paşazadeye göre Özeroğullarının Çukurova'ya gelmesi Süleyman Şah Gazi'nin Caber Kalesi önünde boğulmasının ardından konar-göçerlerin etrafa dağılmasıyla gerçekleşmiştir.
İdaresi, Telgraf İdaresi, Rüsûmat İdaresi, Reji İdaresi, Belediye Dairesi, Zabıta İdaresi. Okullar: Kasaba merkezi ile Kürtül, Çaylı, Azizli, Uzeyirli (Özerli), Ocaklı, Erzin, Yumurtalık, Kurtkulağı ve Çokmerzimen köylerinde ilkokullar vardır. Yeni yöntemlere göre eğitim-öğretim yapılan bu okullardan Ocaklı ve Erzin 1900 yılında, diğerleri 1899'da yapılmıştır.
Dörtyol adına ilk defa 1870'lerden itibaren tapu kayıtlarında Payas kazasının bir mevkii olarak rastlamaktayız. Kaza merkezi Aralık 1906 yılında Payas'tan Erzin'e taşınmıştır. Dörtyol mevkii merkez olmak üzere Şubat 1909'da, Dörtyol adıyla Adana vilayeti, Cebel-i Bereket Sancağı'na bağlı kaza merkezi oldu. Nisan 1910'dan itibaren Dörtyol kazasının adı Ümraniye olarak değiştirilmiştir. 2 Nisan 1912 tarihinde ise Suriye Vilayetindeki Ümraniye Leski adlı Hamidiye kazasının Dörtyol ile posta vs.de karıştırılmaması için Akdam mevkii merkez olmak üzere Ümraniye'nin adı tekrar Dörtyol olarak değiştirilmiştir.
Mondros ateşkes antlaşmasından sonra 11 aralık 1918'de işgal edilen Dörtyol'da Milli Mücadele'nin ilk kurşunu 19 Aralık 1918'de Karakise köyünde Özerlili Hoca Ömer oğlu Mehmet (KARA) tarafından atılmıştır. Bu olaydan birkaç gün sonra Kara Hasan Paşa tarafından da Milli Mücadele'nin ilk Kuva-yı Milliye örgütü Dörtyol'da kurulmuştur. Fransız ve Ermenilerle yapılan mücadele sonucunda 9 Ocak 1922'de Dörtyol düşman işgalinden kurtarılmıştır.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK; 14 Ocak 1925, 16 Mayıs 1926 ve 15 Şubat 1931 tarihlerinde olmak üzere toplam 3 defa Dörtyol'umuza teşrif etmişlerdir.
1939 yılına kadar Seyhan'a (ADANA) bağlı olan Dörtyol, Hatay'ın anavatana katılmasıyla bu ilimize bağlanmıştır.
Kurtuluş Savaşı'nın anısını yaşatmak üzere "İlk Kurşun Anıtı" 9 Ocak 1994'de, "ilk Kurşun Müzesi" 9 Ocak 1997'de açılmıştır.


6 Ocak 2011 Perşembe

istiklal Marşı

İstiklâl Marşı

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım.
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım;
Fışkırır  rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl! 






4 Ocak 2011 Salı

ADÜTDF ve MHP Gençlik Kolları Efsane Genel Başkanı Türkmen Onur

"Kısa... Kısa...: TÜRKMEN ONUR"

TÜRKMEN ONUR

1975 - 1976 yıllarında MHP Gençlik Kolları Genel Başkanlığı yaptı. 1977 - 1978 yıllarında eğitimcilik görevinde bulundu. 12 Eylül 1980 Askeri İhtilali akabinde Avrupa'da Türk Federasyonu'nun çeşitli aralıklarla genel başkanlığını yaptı.



19. Kasım 1975 tarihinde yapılan 2. Türk Gençlik Kurultayında MHP Gençlik Kolları Genel Başkanlığına seçildi. 1000'den fazla delegenin kullandığı oylarla MHP Gençlik Kolları Yönetim Kurulu şu kişilerden teşekkül etmiştir: Türkmen Onur, Mehmet Ünal, Ömer Bağcı, Mehmet Ekici, Mustafa Koca, Muzaffer Gürbüz, Mehmet Aksoy, Hüseyin Başaran, Şükrü Kutluk, Safiye Çetinkaya, Mualla Gülnaz Kavuncu.

Kurultay sonunda Mete Beşen tarafından yapılan açıklamada özetle şöyle denilmiş:

"Kurultayın Trabzon, İstanbul, İzmir, Ankara ve Erzurum üniversite ve yüksek okullarından gelen temsilcilerinden kurulan tebliğ komisyonları milli sanat, Türk milli eğitimi, üniversitede gençlik olaylarının sebep ve neticleri, sanayi ve teknolojik gelişmenin uygulanması, ülkünün millet hayatındaki yeri ve önemi isimli genç ve muhtevalı birer rapor niteliğindeki tebliğlerinin kurultaya sunmuşlardır."

Gençlik Gecesi

2. Türk Gençlik Kurultayı'ndan sonra aynı akşam, Atatürk Spor Salonu'nda "Gençlik Gecesi" düzenlenmişti. Salonu tıklım tıklım dolduran 10 bine yakın kişinin heyecan ve ilgiyle takib ettiği geceye Başbuğ'da parti yöneticileri ile katılmıştı.

Türkmen Onur en uzun süre MHP Gençlik Kolları Genel Başkanlığı yapanlar arasında olmakla birlikte, Avrupa Demokrarik Ülkücü Türk Dernekler Federasyonu Genel Başkanlığını 2 defa yapan tek isim.

Kaynak: Ülkücü Hareket, Hakkı Öznur


Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin hayatı



1948 yılında Osmaniye’de doğdu. Yörede Fettahoğulları olarak bilinen geniş bir Türkmen ailesine mensuptur.
İlk öğrenimini Osmaniye’de, orta öğrenimini İstanbul’da tamamlayan Dr.BAHÇELİ, üniversite öğrenimini Ankara İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisinde yapmıştır.
Başlangıcından itibaren Ülkücü Hareket’in her kademesinde görevler üstlenerek Büyük Ülkü Davası’na hizmet etti.
Dr. BAHÇELİ, 1967 yılında Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinde öğrenci iken Ülkü Ocağı Kurucusu ve yöneticisi olarak görev aldı. 1970-1971 yıllarında Türkiye Milli Talebe Federasyonu Genel Sekreterliği görevlerinde bulundu. Dr. Bahçeli, bir yandan aktif olarak Ülkücü Hareket’te yeralırken, diğer yandan da ilmi alandaki çalışmalarını devam ettirmiştir.
1972 yılından itibaren Ankara İktisadi ve Ticari İlimler akademisi ve bağlı Yüksek Okullarda İktisat Bölümü asistanı olarak görev almıştır. Dr. BAHÇELİ, yine 1970′li yıllarda Ülkücü Maliyeciler ve İktisatçılar Derneği’nin (ÜMİD-BİR) kurucularından, Üniversite Akademi ve Yüksekokullar Asistanları Derneği’nin (ÜNAY) kurucularından ve Genel Başkanlarındandır. İyi derecede İngilizce bilen Dr. Devlet BAHÇELİ, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İktisat Doktorası yapmış ve aynı üniversitenin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Politikasında Ana Bilim Dalı’nda 1987 yılına kadar öğretim üyeliği görevini sürdürmüştür.
Dr. BAHÇELİ yine bu süre içerisinde Türk-İslam alemi, Türkiye ve Dünya Ekonomisi, Türk Tarihi ve Dış Politika konularıyla ilgilenmiş ve bu alanlarda çalışmalar yapmıştır. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra cezaevlerine doldurulan MHP ve Ülkücü kuruluşların yöneticileri ile mensuplarının haklı davalarının her platformda savunulmasında takdirle karşılanan çalışmalarda bulunmuştur.
Ülkücü kadroların yetişmesinde önemli görevler de üstlenen Dr. BAHÇELİ, Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ tarafından göreve çağırılması üzerine 17 Nisan 1987 tarihinde üniversitesindeki öğretim üyeliği görevinden istifa etmiş, 19 Nisan 1987 tarihinde yapılan MÇP Büyük Kurultay’ında parti yönetimine seçilmiş ve Genel Sekreterlik görevine getirilmiştir.
MÇP ve MHP’nin yönetim kadrolarındaki görevi, günümüze kadar kesintisiz olarak sürmüştür. Çeşitli zamanlarda Genel Sekreterlik, Genel Başkan Yardımcılığı, Merkez Yürütme Kurulu Üyeliği, Merkez Karar Kurulu Üyeliği, Genel Başkan Baş-Danışmanlığı görevlerinde bulunan Dr. Devlet BAHÇELİ, 6 Temmuz 1997 tarihli 5′nci Olağanüstü Kongre sonrasında MHP Genel Başkanı görevini üstlenmiştir.
05 Kasım 2000, 12 Ekim 2003 ve 19 Kasım 2006 tarihlerindeki MHP Olağan Kongreleri’nde tekrar Genel Başkan seçilmiştir.


Başbuğ Alparslan Türkeşin Hayatı

Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ’ in Hayatı

Göç …
Kutludağ’ı çaldırdığımız günden beri âdeta Türk’ün mukadderatı olan göç…
Milletimizin yetiştirdiği son Başbuğ’un hayat hikâyesinin başlangıcında da göç var.

Yıl 1860
Orta Anadolu’da, Kayseri’nin, Pınarbaşı İlçesi’nin Yukarı Köşkerli Köyü’nde meskun Avşar Obalarından Koyunoğlu ailesi bir toprak meselesi yüzünden kavgaya girişince Sultan Abdülaziz’in fermanıyla Kıbrıs’a sürgün edilir.

Yıl 1917
Kasım ayının 25′i, öğle vakti, yer, Lefkoşe, Haydarpaşa Mahallesi Kirlizâde sokağı 13 numaralı mütevazı evde, Kıbrıs’a yerleşen Koyunoğlu soyuna mensup Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey ve eşi Fatma Zehra Hanım’ın Ali Arslan adını verdikleri oğulları dünyaya gelir.

Yıl 1921
4 yıl 4 ay 4 günlük Ali Arslan, annesi tarafından yıkanır, yeni elbiseler giydirilir ve devrin âdetince fesi mücevherler ile süslenerek Sarayönü İlkokulu’na (Sıbyan Mektebi) gönderilir. Sarıklı ve mübarek bir Osmanlı uleması olan Hoca Efendi’nin dizi dibine çöken Ali Arslan’ın ağzından çıkan ilk söz bir “Besmele”dir. “Ey Rahman ve Rahim olan Allah’ım, annem beni yetiştirdi bu mektebe yolladı, okuyup yetişip, milletime hizmet etmek istiyorum” dermişcesine bir “Besmele”dir, Ali Arslan’ın ağzından dökülen…
Birbirinin ardı sıra gelen İlkokul ve Rüştiye yılları ve herbiri birbirinden daha değerli Hüsnü Bey, Selahattin Bey, Mehmet Asım Bey, Ragıp Tüzün Bey, Turgut Bey, Osman Zeki Bey ve Faiz Kaymak gibi Türklük ve Türkçülük şuuruyla bilenmiş birer hançer olan hocalarından feyz alır. Onlar Ona müfredatla beraber Kıbrıs Türklerinin yalnız olmadığını Devlet-i Âli Osman bakıyesi hür ve müstakil Türkiye’nin yanısıra yeryüzünde kendileri gibi bahtsız esaret altında milyonlarca Türk olduğunu da öğretirler. Dahası Osman Zeki Bey, Ali Arslan’ın adını âdeta senin adın “Alparslan olsun” ve “Sultan Alparslan’a denk bir yiğit Türk ol”, diyerek değiştirir.

Küçük Alparslan’ın doğup, yetiştiği o yıllarda, Piyale Paşa yadigârı Kıbrıs, sevgili Yeşiladamızın tamamı İngiliz İşgali altındadır ve Türk’ün istiklâlini kaybetmesinin ne demek olduğu Onun ruhunun derinliklerine şuurunun uyanmağa başladığı günden, çocukluk yıllarının başlangıcından başlayarak siner. O her gece Türkiye’ye gidip asker olmayı ve gelip ata-baba ocağını kurtarmanın düşüyle uyur, uyanır.
Yıl 1933
Alparslan’ın artık işgal altında, esaret altında yaşamağa dayanacak gücü kalmamıştır. Babası Ahmet Hamdi Bey’i ve Annesi Fatma Zehra Hanım’ı ikna eder, aile mallarını satıp savar yanlarında oğulları Alparslan ve kızları Dervişe olduğu halde, ak toprakların, hür toprakların, Türk’ün Türk olduğundan utanmadığı, boynunun eğik olmadığı toprakların, anavatanın, Türkiye’nin yoluna düşerler; Viyana vapuru ile ver elini İstanbul…

Ailesi İstanbul’a yerleşince Alparslan’ın ilk işi Kuleli Askeri Lisesi’ne kayıt olmak olur. Artık O yüreğinin Onu çağırdığı yerde ve düşlerinin peşindedir. O düşlerini düşleyen başkaları da vardır İstanbul’da… Derlenip toparlanmışlar, Türklük, Türkçülük ülküsünün O bir daha hiç inmeyecek olan bayrağını açmışlardır. O yüce Dilek, O aziz Ülkü, O muhteşem düşler, özellikle, bir Ülkü devi olan Atsız Hoca’nın canevinde, ocağında pişer ve sohbetlerle, şiirlerle, dergilerle, romanlarla mektuplarla Türk aydınlarının gönlüne cemre cemre düşmekte ve yayılmaktadır. Onlarla tanışır, buluşur, genç Alparslan Türkeş.
Yıl 1936
Kuleli Askeri Lisesi’ni pekiyi derece ile asteğmen olarak bitirince Ankara ve Harp Akademisi yılları başlar. 1938′de Harbiye’den mezun olur, artık O Türk Ordusu’nun genç bir teğmenidir ve Türk Milleti’nin emrindedir.

Yıl 1940
Isparta’da gönlünü Muzaffer Ana’ya kaptırır ve evlenirler. Ayzıt, Umay,Selcen,Sevenbige (Çağrı) ve Yıldırım Tuğrul adlı çocuklarla çiçeklenir bu evlilik vebozkurtların Muzaffer Anası’nın 1974 yılında elim kaybından sonra 1976 yılında, Seval Hanım’la yaptığı ikinci evliliğinde de Tanrı Onu Ayyüce ve Ahmet Kutalmış adlı iki evlât daha vererek sevindirecektir.

Yıl 1944
3 Mayıs Ankara’da bir gösteri veya yürüyüş eski tabirle nümayiş vardır. Türk’ün, Türklüğün ölmediğini, ölmeyeceğini ve yükselen Türkçülük bayrağının bir daha hiçbir şekilde inmeyeceğini gösteriyorlar. Hem dosta, hem düşmana… Hem devlet hizmetindeki gafillere, hem de yurda sızmağa çalışan hainlere, Asya bozkırlarında yaratılan bozkurt soyluların bozkurt torunlarının, bir kaç çakalın günü birlik menfaatleri için göz yumdukları kızıl yılanın farkında ve onun başını ezme azminde olduklarını gösterirler.

Şâirin “Öz yurdunda garipsin, özvatanında parya” dediğince tutuklanır Türkçüler… Devrin dalkavuk iktidarının uyduruk nedenlerle açtığı Türkçülük-Turancılk Davası başlar. Türkçüler tabutluklara atılırlar, işkencelere uğrarlar. Türkiye’de Türk Milliyetçisi olmanın bedelidir bu… Genç Üsteğmen Alparslan Türkeş’te bunlar arasındadır. 20 Ekim 1944′te kendisini mesnetsiz “vatan hainliği” suçlamasıyla sorgulayan savcıya “Diğer sanıklar gibi bana da vatan hainliği isnad edilmiştir. Bunu şiddetle redderim. Ben yeryüzünde herşeyden çok milletimi ve vatanımı severim” diye haykırır. Ancak mahkeme tarafından, 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılır ve bir yıldır hücre hapsi yattığı için tahliye edilir. Kendisine verilen cezada daha sonra Askeri Yargıtay tarafından bozulur ve 2. numaralı mahkemede beraat eder. Bu onun Türk Milliyetçisi olduğu için zindanlara ilk atılışıdır ve son olmayacaktır. Ülkücü olmak çileye talip olmaktır, nimete, ikbale değil. O da Türklük Ülküsü için zaman zaman şiddeti artan çileyi bir ömür boyu bir an bile tereddüt etmeksizin ve yakınmaksızın, çekmiş ve çile çekmeyi şeref bilmiştir.
Yıl 1947
Alparslan Türkeş ve 15 diğer Türk subayı, A.B.D. Kara Harp Akademisi ve Piyade Okulu’nda iki yıllık bir süre eğitim görürler. Bu arada ülkemizden Kars ve Ardahan civarıyla Boğazlardan üs talep eden Sovyetler Birliği’nin komünizm maskesi ardına saklanmış, o eski ve değişmez “moskofluğu” ayan beyan ortaya çıkar. Bu atmosferde yurda dönen Alparslan Türkeş Gelibolu ve Çankırı’daki görevlerinden sonra 1951 yılında kurmaylık sınavını kazanır ve 1955 yılında Harp Akademisi’nden Kurmay Binbaşı olarak mezun olur.

Yıl 1955
Dış görev için açılan sınavı kazanarak A.B.D. Pentagon’da NATO Türk Temsil Heyeti üyeliğine atanır. Bu arada (…………….) Üniversitesi’nde Uluslararası Ekonomi eğitimi görür. 1957 yılında Türkiye’ye döner.

Yıl 1959
Almanya’ya Atom ve Nükleer Okulu’na gider. Bu okulu başarıyla bitirdiğinde artık bir Kurmay Albay’dır.

Yıl 1960
Tarih 27 Mayıs öteden beri örgütlenen ve memlekette kardeş kavgasını önleyerek bazı reformlar yapmayı hedefleyen Milli Birlik Komitesi’nin ülke yönetimine el koyduğunu açıklayan bildiriyi radyodan okuyan kişi ve “İhtilâl’in kudretli Albayı”dır. Kurmay Albay Alparslan Türkeş İhtilâl hükümetinde Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlenir. Bu vazifesi esnasında Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kurum ve kuruluşları kurar.

Ancak Milli Birlik Komitesi arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, 13 Kasım 1960′ta Kurmay Albay Alparslan Türkeş ve “ondörtler” olarak bilinen arkadaşları Komite’nin diğer üyelerince emekliye sevkedilerek tasfiye edilirler ve zorla evlerinden alınıp yurtdışında görevlendirilmek bahanesiyle sürgün edilirler. O da 19 Kasım’da Türkiye’nin Hindistan Büyükelçiliği müşaviri sıfatıyla sürgüne gönderilir.
1961-62 1963 yılına kadar 2,5 yıl, yönetimi elinde bulunduranlarca Alparslan Türkeş’in Türkiye’ye dönmesine müsaade edilmez.

Yıl 1963
Tarih 23 Mart Alparslan Türkeş sürgünden yurda döner.
Dava arkadaşlarıyla birlikte kadro oluşturup partileşmek amacıyla “Huzur ve Yükseliş Derneği” adlı bir dernek kurar.

Kısa bir süre sonra Talat Aydemir’in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiası ile tutuklanır ve Mamak Askeri Cezaevi’nde dört ay hücre hapsinde yatar, yargılanır ve beraat eder.
Yıl 1965
Tarih 31 Mart saat 11:00 de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne katılır.
Kısa bir zaman sonra 1 Ağustos 1965 tarihinde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Büyük Kurultayı’nda Genel Başkan seçilir. Aynı yıl yapılan genel seçimlerde Ankara milletvekili olarak parlamentoya girer.

Yıl 1969
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin adı Milliyetçi Hareket Partisi amblemi de Üç Hilâl olarak değiştirilir. O yıl yapılan genel seçimlerde Adana milletvekili seçilir.

31 Mart 1975-13 Haziran 1977 ve 1 Ağustos-31 Aralık 1977 tarihleri arasında Süleyman Demirel başkanlığında kurulan I. ve II. Milliyetçi Cephe koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Başkanı olarak, Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı yapar.
Ülkü Ocakları, Büyük Ülkü Derneği ve diğer mesleki örgütlenmeler başlar.
1968 yılından itibaren marksist ve bölücü gençlik hareketleri üniversitelerde yuvalanır ve üniversite özerkliğinden istifade ederek buraları silah, cephane deposu, “Komünist Devrim” için üs haline getirirler. Üniversiteler işgal altındadır. Her yer Lenin’in Stalin’in Mao’nun resimleri ve komünist sloganlarla doludur. Komünist yeraltı örgütleri “şehir gerillası” mı “kır gerillası” mı tartışmaları yapmakta okullara kendilerine tabi olanlardan başka hiç kimseye hayat hakkı tanımamaktadırlar. Bunun üzerine Başbuğ Alpaslan Türkeş toplanan çok az sayıdaki gence verdiği seminerlerle onları komünizm konusunda aydınlatmağa ve alternatif olarak da Türk Toplumculuğunu, Türk Milliyetçiliğini anlatır. Kısa zamanda çoğalan gençler örgütlenmeğe başlarlar. Doktriner Türk Milliyetçiliği safhası başlamıştır. Türk Milliyetçileri Dokuz Işık, dokuz prensip etrafında toplanırlar.

Bu gelişmelerden rahatsız olan Türklük ve Türkçülük düşmanları özellikle de Komünist örgütler kendilerine okulda, fabrikada, köyde, kentte, dağda her yerde ama heryerde karşı çıkıp mücadele eden Ülkücü Hareket’e karşı savaş ilan ederler ve 12 Eylül 1980′e kadar 5000 civarında Ülkücüyü şehit ederler. Devlet’in zaaf içinde olduğu düşünülen “zinde güçler”i birşeylerin daha doğrusu ihtilâlin şartlarının “olgunlaşması” için daha fazla kanın akmasını beklemektedirler.
Başbuğ için 1978, 1979, 1980 yılları bir çoğunu bizat kendisinin yetiştirdiği binlerce ülküdaşının komünist çetelerce katledilişini gördüğü, kan ağlayan bir yürekle her şeye rağmen kaybetmeriği soğukkanlılığıyla bir iç savaşı önlediği ızdırap dolu yıllardır.
Yıl 1980
12 Eylül sabahı pusudakiler yeterince olgunlaşan şartların neticesi ihtilâllerini yaparlar. Başbuğ Alparslan Türkeş ve Türkiye’nin komünist bir ihtilâle kurban olmasını engelleyen Ülkücü Hareket sanık sandalyesinde, idam sehpalarındadır. Mamaklar ve C5′ler bu sürecin şekillendiği mekânlardır.

Başbuğ 12 Eylül’den üç gün sonra saklandığı yerden ortaya çıkıp teslim olur. Cunta tarafından tutuklunan Başbuğ, önce 1 ay Uzunada’da daha sonrada Ankara Askeri Dil Okulu’nda ve hastalandığı dönemde de Mevki Hastahanesi’nde 4,5 yıl hapis yatar. O ve 218 Ülkücünün idamı istenilir, 9 Nisan 1985′de beraat eder ve tahliye olur.
Yıl 1987
Tarih 6 Eylül, yapılan referandum neticesi diğer siyasilerle birlikte Başbuğ’a da konulan siyaset yapma yasağı kalkar ve Başbuğ Milli Ülküyü iktidar yapmak davayı kitlelere anlatmak için yine meydanlardadır.

Yıl 1987
Tarih 4 Ekim, Milliyetçi Çalışma Partisi olağanüstü kongresinde Genel Başkan seçilir.

Yıl 1991
20 Ekim 1991 Genel Seçimleri’nde MÇP’nin RP ve IDP ile yaptığı seçim ittifakı neticesi Yozgat milletvekili seçilir. Başbuğ, son kez T.B.M.M.dedir. Bu dönemde ülkemizi kasıp kavuran bölücü teröre karşı en etkili mücadeleyi O gerçekleştirir.

Yıl 1992
27 Aralık 12 Eylül’ün kapattığı partilerin tekrar açılabilmesini sağlayan değişiklikler neticesi toplanan MHP’nin son kurultay delegeleri, MHP’nin isim ve amblemini MÇP’nin kullanabilmesine karar verirler.

Yıl 1992
Tarih 24 Ocak, MÇP’nin 4. Olaganüstü Kurultayı toplanır ve partinin adını MHP, amblemini Üç Hilal olarak değiştirir.

Ve Yıl 1997
Tarih 4 Nisan…
Karlar altında milyonlarca ağlayan insan…


30 Aralık 2010 Perşembe

ilk Osmanlı Robotu Okuyun şaşıracaksınız

Sultan 2. Abdülhamidin Japonyaya 1889 yılında robot hediye ettiği ortaya çıktı.

İnsan şeklinde tasarlanan ve ismi Alamet olan robotun özelliği ise sema edip yarım metre yürüyebilmesi ve her saat başı ezan okuyabilmesi...

Osmanlının son dönemine damgasını vuran Sultan 2. Abdülhamid Hanın, günümüzde teknolojiye öncülük eden Japonyaya 1889'da robot hediye ettiği anlaşıldı. İnsan şeklinde tasarlanan ve ismi Alamet olan robotun özelliğinde ise yok yok. Araştırmacı-Yazar Oktan Keleşin arşivinde yer alan Alametin orijinal fotoğrafları Yıldız Sarayı yangınında zarar görmüş. Ancak fotoğrafın kalan parçaları bile 120 yıl sonra ilk kez gündeme gelen bu ilginç olayı anlatmaya yetecek cinsten.

GONG YERİNE EZAN SESİ

Sultan Abdülhamidin çağdaşı olan Japon İmparatoru Mejinin yeğeni Prens Komatsunun, gemiyle İstanbula gelişi ve Sultana çeşitli hediyeler getirmesiyle başlıyor bu ilginç tarihi olay. Sarayda ağırlanan prensin ardından 1889 da İstanbula özel elçiler gönderen Japon İmparatoru, Sultan Abdülhamide Japonya'nın en büyük alameti olan, Büyük Krizantem Nişanının da içinde bulunduğu çeşitli hediyelerle beraber bir mektup yollar. Japon İmparatoru mektubunda Abdülhamid Han'dan, İslâm dini, ilim ve teknolojik gelişmeler, vakıflar, hayır kurumları gibi konularda Japonca veya Fransızca bilgiler gönderilmesini rica eder.

Abdülhamid Han, saat mekaniğini çok iyi bilen ve aynı zamanda Yeni Kapı Mevlihânesi saat sanatkârı Musa Dede'den daha önce hiç yapılmamış, eşi benzeri olmayan, teknolojik bir saat yapmasını ister. Derviş Dede bir fikir ortaya atar ve "Bu saat Semâzen şeklinde olsun. Her saat başı kollarını açıp semâ etsin ve gong çalsın" der. Sultan Abdülhamid Han projeyi inceledikten sonra, gong yerine robotun her saat başı ezan okumasını ister. Oktan Keleş, robotun yapımından kısa bir süre önce icat edilen gramafon sayesinde ses kaydı alınabildiğini söyledi.

ALAMET ARADA KAYNADI

Ertuğrul Firkateynile Japonyaya gönderilen Alametin şimdiye kadar duyulmamasının belgelerdeki eşanlamlı ifadelerden kaynaklandığını belirten Keleş, Tarihi kayıtlarda Osmanlı nişanları, hediyelerle beraber Japon İmparatoru'na takdim edilmiştir" şeklinde geçiyor. Osmanlıca nişan kelimesiyle ve robotun ismi olan Alametí kelimesinin eş anlamı olduğu için robot olan Alamet adeta araya kaynamış" diyor.

Sultan Abdülhamid Han asrın teknoloji harikası bu eseri, Ertuğrul Firkateyni vasıtasıyla yazılmış özel bir mektup, hediyeler ve nişanlar ile beraber Japon İmparatoru'na göndermişti. Firkateyn dönüş yolunda 450 mürettebatıyla birlikte batmıştı.

120 YIL ÖNCEKİ BULUŞ

Keleş yapılan robotun özelliklerini şu şekilde sıraladı: Semâzen şeklinde, normal bir insan boyuna yakın, saatli bir robot. Kaideye oturtulmuş gövdesi; saat başı semâ ediyor, bu esnada kollarını açıyor, gümüş levhalardan yapılmış etekleri açılıyor ve aynı anda ezan okuyor. Tüm bunları yaparken yarım metre yürüyor, hem dönüyor ve ezan bitince de tekrar yarım metre geri giderek yerine dönüyor; kollarını ve eteklerini indiriyor. Robotun tamamı gümüş ve altın kaplamadan yapılmıştı. Robotun arka kısmında kurma yeri mevcuttu ve yedi günde bir kuruluyordu."






28 Aralık 2010 Salı

Ülkücü Şehidimiz Nebi SOYLU’yu Andık

Dörtyol Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Teşkilatı adına, Dörtyol Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı X, İkinci Başkanı Mustafa Murat KEVEN ve Ocak gençler ülkücü şehidimiz Nebi SOYLU 'nun ailesinin evine ziyarete gidilerek ülkücü şehidimizin yaşamı hakkında sohbet edildi ve ülkücü gençlerin şehitlerine sahip çıktıklarını gösterdi. Daha sonra ağabeyi Karakese Belediye Başkanı Sayın Yusuf SOYLU ile beraber mezarı başına gidilerek Nebi SOYLU için ocak gençleri tarafından Kur'an-ı Kerim okundu ve mezarına karanfiller bırakıldı.
Allah Mekânını Cennet Etsin.