6 Haziran 2011 Pazartesi

Rahmet Çiçekleri Ülkücü Şehitler

 
Rahmet Çiçekleri: Ülkücü ŞehitlerÜlkücü Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz.Ruhları şad olsun.

İlahi Rahmetin Yeşerttiği Çiçekler: Ülkücü Şehitler
Kazım Ütük
Her şeyi insan için, insanı da kendisine kulluk etmesi için yaratan Allah (c.c.), alemlerin bu en üstün varlığının özünü kutsal bir potansiyelle donatmıştır, însanın bu potansiyeli Yaratıcı'nın bildirdiği yol ve yöntemlerle (din ile) ve emek, sermaye, bilgi, sevgi harmanında işlenerek harekete geçirilirse Adam (Adem) yücelerek insan olmakta ve böylece meleklerden daha üstün bîr makama yükselerek Allah'ın yeryüzündeki Halife'si haline gelebilmektedir.
Böyle bir insan "aşağıların aşağısından" (1) yukarıların yukarısına tırmanarak "en güzel şekilde yaratılma"(2) seviyesine yükselir ve böylece hayret ve hayranlık makamında ilahi iş ve oluşlara şahit olmaya basJar. İşte "şehit" bu makamdaki insanın özel adıdır.
Bu incelikli konuyu "vahyin aydınlığında yıkanmış" İslam tefekkürü içinde irdelemeye çalışalım.

YUKARILARIN YUKARISINDAN AŞAĞILARIN AŞAĞISINA

Önce seven, sonra da yaratan Allah (c.c) insanın özünü "kendi ruhundan üfleyerek"3 yoktan var etmiş ve bu bütün ilahi güzelliklerin yansıma yeri yapmıştır. Bu haldeki insanın makamı, en güzel şekilde yaratılma seviyesi, alemi Lahut alemidir. Bu alemde bütün ruhlar büyük bir zevk ve huzur içinde birlikte yaşamaktadırlar. Burada üzerlerine ilk nefs elbisesi giydirilen ruhlar, bir aşağıdaki Ceberut alemine indirilmiş ve ikinci nefs elbisesiyle giydirilmişlerdir, sonra da daha aşağıdaki Melekut alemine indirilerek üçüncü nefs elbisesi ile donatılmışlardır. Buradan halk (maddi) aleme inenRuh'a maddi beden elbisesi giydirilmiş ve ruh dünyaya, yani "aşağıların aşağısına" indirilmiştir.
Bu iniş sürecini Kur'an Tin suresinde şöyle açıklamaktadır:

"Andolsun incire, zeytine. Sina dağına. Bir de bu emin şehre. Biz gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik. Ancak iman edip salih amel işleyenler başka. Onlar için kesilip tükenmez bir mükafat (kut) vardır.. ,"(3)

Aşağıların aşağısından yukarıya doğru tırmanarak İlk yaratılış seviyesine "olgunluğa ve doygunluğa ermiş"' (4) olarak saf ve kamil bir benlikle yükselmenin olmazsa olmaz şartı, iman etmek (imanın altı şartı) ve salih amel işlemek (İslam'ın beş şartı)tir. Aşağıların aşağısındaki insan, esasında manevi manada bir karanlık kuyuya düşmüştür.

YUKARIYA TIRMANIŞ

Kur'an'da kıssası anlatılan Yusuf (A.S) gibi yedi kat göğün en altındaki, maddi kainatın yine en aşağısındaki dünya kuyusuna indirilen insan, yukarıdan aşağıya indirilirken, özüne giydirilen nefs elbiseleri (Eğer bu nefs elbiseleri giydirilmeseydi insanın özü indirildiği alemi yakar, kül ederdi) yüzünden manevi olarak da en aşağıya, yani nefs-i emmare çukuruna indirilmiştir.(5)

Dünya kuyusundan yukarıdaki geniş gün yüzüne çıkmak için sağlam bir iman ipi'ne ve bu iple yukarıya tırmanmak için de sabırla yoğrulmuş bir salih amel gayreti ve birikimine ihtiyaç vardır. Böyle bir inanç ve gayretin içinde bulunanları Kur'an "Ahirette zarar verecek şeylerden korunanlar" olarak tarif etmekte ve onların temel özelliklerini şöyle sıralamaktadır:
"OnlarGayb'e inanırlar.
-Namazı dosdoğru kılarlar.
-Kendilerine verilen rızık'tan başkalarına harcarlar, yedirirler.
-Kendilerinden önce gönderilen Kitab'a ve peygamberlere şüphe duy madan yakinen inanırlar.
-İşte bunlar Rablerinden olan hidayet ve doğru yol üzerinde olan ve azabtan kurtulup sevaba erenler'dir."(6)

Yakinen inanmak, gayret gösterip salih amel işlemek ve sonuçta (Allah'ın yardımıyla) aşağıların aşağısından yukarıların yukarısına tırmanarak gerçek kurtuluşa kavuşarak büyük sevaba (Allah'ın rızasına) ermek... İşte bütün mesele bu. Şimdi bu konuyu biraz daha açmaya çalışalım.

Evirip Çevirilen Sevinçli ve Kederli Günler

İlahi güzelliklerin bütün ihtişamıyla tecelli ettiği (yansıdığı) insan ruhu bütün çirkinliklerin kaynağı olarak yaratılan nefs ile karıştırılınca, iyi ile kötü, güzel ile çirkin birbirine girerek dünyadaki (kuyudaki) insan oluşmuştur. Bu haliyle insan ham petrole benzetilebilir. Bilindiği gibi petrol ham durumda iken pek bîr işe yaramaz. (Belki ancak yakmaya yarar). Akı) sahibi insan ham petrolü rafinerilerde damıtarak özünde mevcut olan bileşenlerini ayrıştırır ve böylece benzin, mazot, benzin, gazyağı... vb. gibi ürünleri elde ederek yükselmenin ve refahın hizmetine vermesini bilir. İşte bunun gibi, özünde güzellik ve çirkinliğin birbirine karıştığı insanın manası da madde alemindeki zıtlıkların oluşturduğu hayatın yokuşlarında ısıtılarak, inişlerinde soğutularak, düzlüğünde dinlendirilerek damıtılıp (rafine edilip) ayrıştırılırsa adam insanlaşarak Allah'ın rahmet ve bereketinin yansıma bulduğu kutsal bîr varlık haline gelir.

Hayatımızın inişleri sevinçli günlerimizi, yokuşları da kederli günlerimizi oluşturur. Kederli günlerimizde olayların yakıcı sıcaklığı içimize işleyerek manevi damıtmayı başlatır. Sevinçli günlerimizin serinliği ısıtma işleminin aşırıya kaçarak insanın özünü yakıp kül etmesini önlemede bir fren görevi yapar (amaç yemeği pişirmektir, yakmak değil). Genelde İslam, özelde tasavvuf bu manevi rafînasyonun sistemli bir şekilde yapıldığı uygulamalar bütünüdür,

Gerçekte, din böyle manevi rafinasyon sonucunda yetiştirilen "çekirdek kadrolar"m önderliğinde yaşar ve yaşanır. Onlar Allah'ın rahmetini mana aleminden maddi aleme taşıyan "rahmet çeşmeleredir. Eğer onlar olmasaydı ruh dünyamızla birlikte zahir dünyamız da sahra çöllerine dönüşürdü. Onlar nefslerini eriterek erdikleri o yüceliklerde Allah'ın İzni ile ilahi iş ve oluşlara şahit olan şehitlerdir. Bu "şehitler" insanlara verecekleri hizmetler, onların zahiren de bu dünyada bulunmalarını gerektirdiği için aramızda bulunurlar. Bu sebepten onlar "zahiren halkla, batınen Hak'la" olurlar. Yani onlar "şehit yaşayanlardır. Bu konuda Kur'an bize şu bilgileri veriyor:

"O sevinçli ve kederli günleri insanlar arasında evirip çeviririz, (bunda maksat), savaş (her türlü hak mücadele) meydanlarında ihlash ve azimkar müminleri diğerlerinden ayırt etmek ve sizden şehit edinmektir. "(7)

Bu uzun ve çileli yolun (büyük cihadın) dışında kestirme yoldan giderek aynı hedefe varmak mümkün müdür? Evet mümkündür.

Hızlı ve Kârlı Ticaret

Kestirme yoldan arınmış ve dirilmiş bir benliğe sahip olarak peygamberler ve sıddıklardan sonra Allah katında üstün bir makama çıkmanın yolunu bize gösteren Allah Resulü, Allah yolunda vatan ve millet İçin savaşların yapıldığı, hesapların kan, can ve kellelerle görüldüğü er meydanlarını işaret etmektedir.

Bilindiği gibi, ticarette kar ve risk (tehlike) birbirinin yapışık ikizleridir Tehlike ne kadar büyükse kâr da o kadar büyük olacaktır. Savaş alanları ise tehlikenin ve dolayısıyla kârın en yüksek olduğu sıcak ortamlardır. Bu noktayı işaret eden peygamberimiz Hz. Muhammed (SA.V)"Rızkın (Allah rızasının) onda dokuzu ticarettedir. Cesur olun ve ticaretle uğraşın" buyurmaktadır. Resullullah'ın İlahi kaynaklı "hikmetli" sözlerinin sadece zahir manalarını alıp batın (manevi) manalarını görmemek (veya görmezlikten gelmek) cidden büyük bir (nan)körlüktür. Bu hadisin batın manası İnananları Allah yolunda malları ve canlarıyla savaşa (büyük ve küçük cihada) çağırmaktadır.

Diğer taraftan Allah (c.c), Kur'an'ında, "Yoksa, (savaş mey darılarında) Allah içimizden mücadele edenlerle sabredenleri hiç belli etmeden (ayrıştırmadan), cennete girivereceğinizi mi zannettiniz ? "(8) buyurarak esasında bütün İnananların böyle sıcak ortamlarda hızlı bir rafinasyon ve arındırmaya tabi tutulacaklarını bildirirken, şu ayette konuyu biraz daha açıklığa kavuşturmaktadır:

"Ey münafıklar, Allah müminleri, üzerinde bulunduğunuz şu iyi ile kötüyü karıştırıcı halde bırakacak değildir. Nihayet pisi temizden ayıracaktır..."(9)

İşte şehitler bu ayrıştırma (eleme) işleminde kalburun üstünde kalmayı başarmış mübarek ve mutlu insanlardır.

Ayrıca, Kur'an bize mücadele ortamında arınarak şehit olanların daha bu dünyaya gelmeden önce ruhlar aleminde iken canlarını ve mallarını cennet karşılığında Allah'a sattıklarını açıkça bildirmektedir. Şöyle ki:

"Allah yolunda düşmanları öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını, Allah, cennet kendilerinin olmak karşılığında satın almıştır. Onlara vaad olan cennet haktır ki, Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran'da sabittir. Allah'dan ziyade ahdine vefa eden kimdir? O halde yaptığımız bu hayırlı alışverişten (ticaretten) dolayı sevinin. İşte bu, çok büyük bir saadettir . "(10)

Ezelde böyle bir antlaşma ve anlaşma imzalayan şanslı kîşi, kader programının belirlediği hayat senaryosunun sıcak bir sahnesinde, mesela bir hücum veya savunma anında, düşman tarafından şu veya bu aletle öldürülür ve böylece anlaşmanın gereği yerine gelmiş olur.

Öte Tarafa Geçiş

Allah yolunda öldürülerek nefs perdelerinden sıyrılan insanlar bütün haşmetiyle (Allah'ın izniyle) beliren öteleri görmeye, duymaya, tatmaya, kısacası, yaşamaya başlarlar. İşte bu an, "öteler"e şahit olmaya başlayan şehidin kendisini karşılayan meleklerin sunduğu, mahiyetini ancak tadanın bilebileceği "ilahi rahmet" ile manevi doyumun doruğuna ulaştığı muhteşem bir an'dır. Bu anı belirten Resullullah (S.A.V) şöyle buyurmaktadır: "Ölümle ahirete göçen hiçbir kimse tekrar dünyaya dönmek istemez, ancak şehitler müstesna. Onlar sayısız kere dünyaya gelerek her defasında şehit olmayı ve ölürken yaşadıkları o doyum anını tekrar tatmayı isterler."

Diğer taraftan Kur'an bu anı ve sonrasını şöyle açıklamaktadır: "Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölürler sanma. Doğrusu onlar Rableri katında diridirler, cennet meyvalanndan rızıklanırlar. OnlarAllah'ın kendilerine verdiği ihsandan (şehitlik rütbesinden) dolayı neşeli haldedirler ve arkalarından kendilerine şehitlik rütbesiyle katılamayan mücahitler hakkında şunu müjdelemek isterler:"Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır." Onlar Allah'tan gelen bir nimet ve daha üstün bir ihsan sebebiyle sevinirler ve müminlerin mükafatını Allah'ın zayi etmediği nefesi içinde bulunurlar, "(11)

O halde şehitlerin geride bıraktığı yakınları, normal insani üzüntüsünün ötesinde üzülmemeli, onlar da şehitler gibi sevinmelidirler. Unutmamalı ki, şehitleri üzecek tek şey, geride bıraktıkları dava arkadaşlarının uğrunda öldükleri davayı ve yakınlarını sahipsizlik ve ilgisizliğe terk etmeleridir.

ÜLKÜCÜ ŞEHİTLER

Ülkücü bir karaktere sahip olmak, genelde, bütün şehitlerin ortak özelliğidir. Çünkü insan ancak böyle bir karakterin kazandıracağı ivme ile "aşağıların aşağısından" yukarıların yukarısına tırmanabilir. Bu karakterin özünde imanın mayalandırdığı aşk ve sevgi gücü vardır ve insan nefsin büyük bir iştah ve tamahla sahip olmak istediği dünya nimetini, ancak ötelerden gelerek bizi kendisine çeken aşk ve sevgi gücü sayesinde aşabilir. Bir Allah dostunun ifade ettiği gibi"İnsan iki adımda Allah'a ulaşır. Birinci adımda nefsinin üstüne basar, ikinci adımda O'nun huzuruna varır." İşte Ülkücü, bu adımı atabilen erkek'tir.

Böyle bir erkekliği 12 Eylül 1980 öncesinde sıcak mücadele ortamında atabilme cesaretini göstererek gerçek diriliğe kavuşan Ülkücü şehitlerimiz, bizim en kutlu güç kaynaklarımızdan biridir. Onlar millet olarak çoraklaşmaya başlayan mana dünyamızı çöl olmaktan (Allah'ın izniyle) kurtaran "ilahi rahmet" çeşmelerimizdir. Onlar bu davanın, hedefe doğru uçan zafer kartalının manevi kanatlarıdır. Eğer onlar Türk milleti adına, Allah rızası yolunda, Anadolu coğrafyasında yaşamanın kan ve can bedelini ödemeseydiler, belki de bugün bu topraklar üzerinde bizim olmayan bir "Anadolu Halk Cumhuriyeti" kurulmuş olacaktı.

Kaybebilecek bir Türkiye, Mekke ve Medine'nin de kaybedilmesi anlamına geleceği için, aslında bütünüyle Müslümanlar da kaybetmiş olacaktı. Bu hayati ilişkiden dolayı rahmetli Mehmet Akif Ersoy "Çanakkale" şiirinde Mehmetçik için "Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi" demiştir. Buradaki kıyas Mehmetçik ile Ashab'ın makam açısından karşılaştırılması değildir. Bedir Savaşı'nda Müslümanlar yenilseydi Medine düşecek ve İslam daha bebeklik çağında iken yok edilecekti. Aynı şekilde Mehmetçik Çanakkale'de yenilseydi düşman doğrudan Mekke ve Medine'ye inerek İslam'ı boğmaya çalışacaktı. Yani benzetme stratejik açıdan yapılmıştır.

Öyleyse şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Anadolu'nun savunulması aynı zamanda kutsal toprakların da savunulmasıdır. İşte Ülkücü şehitler sadece Türk milletinin "ebedi beka"sını sağlamak için değil, aynı zamanda kutsal toprakların kara ve kızıl emperyalistlerin eline geçmemesi için de ölmüşlerdir. Onlar bütün kahpeliklerin ve tuzakların üstüne sarsılmaz bir iman ile yürümüşler ve Hakk'ın huzuruna "bir gül bahçesine girercesine" varmışlardır. Ruhları şad olsun!

SONUÇ

Türk milletinin yaşama iradesinden doğan doğal savunma mekanizmasının örgütlenmiş bir ifadesi olan Ülkücü Hareket, bu milletin soyadı olan şehitlik kabiliyetinin uç verdiği hayırlı bir rahmet çeşmesidir. Ülkücüler, içlerinden çıkarmayı başardıkları şehitleriyle, davalarının maneviyattaki kadrolarını da kurarak büyük ülkülerine doğru yürüyüşlerini devam ettirmektedirler. Onlar "Müminlere karşı mütevazı ve alçakgönüllü, kafirlere (zalimlere) karşı onurlu ve zorlu, Allah yolunda savaşan ve kınayanların kınamasından korkmayan"(12), bu özelliklerinden dolayı "Allah'ın kendilerini sevdiği, kendilerinin de Allah'ı sevdiği (12) seçilmişler topluluğundan olmak için dikenli yollarda yürümeye devam ederlerken," zorlaştırmayan kolaylaştıran, nefret ettirmeyen sevdiren" Ahmet Yeseviler'in, Abdülkadir Geylaniler'in, Şah-ı Nakşibendiler'in, Yunuslar'ın, Hacı Bektaş-ı Veliler'in, Hacı Bayram-ı Veliler'in, Mevlanalar'ın, Dursun Önkuzular'ın , Yusuf İmamoğlular'ın. Mehmet Çaparlar'ın, Gün Sazaklar'ın ve binlerce Ülkücü şehidin kutlu yolunda mücadelelerini sürdüreceklerdir.

Ne mutlu "said" yaşayıp "şehit" ölenlere!

Kazim ÜTÜK
 
Kaynak: http://www.sonkale.org/rahmet-cicekleri-ulkucu-sehitler-h10367.html


Artikel Terkait:

0 yorum:

Yorum Gönder

Küfür ve Hakaret içeren yorumlar yazmayınız.
Aksi halde yorumunuz silinecektir.
Yorum yazarken Türkçemizi doğru kullanmaya özen gösteriniz.
Eğer "Yorumlama Biçimi"nde "Google Account,LiveJournal,Wordpress,TypePad,AIM,OpenID" seçeneklerinin ne olduğunu bilmiyorsanız
"Adı/Url" seçeneğini kullanınız.